ABDULLAH AYMAZ
Büyüğümüz yirmi-yirmi beş senedir hızla dünyaya açılmamızı tavsiye ediyordu da biz âheste davranıyorduk, kader bizim başımıza bir zâlim musallat etti, ondan sonra mecburî geliş yaptık…
“Zâhirî Kaybımız Yüzde iki” başlıklı yazımın neşrinden sonra Batı ülkelerine göç etmiş arkadaşlarımızdan çok güzel karşılıklar aldım… Özetle: “Yazınızı okuduk. % 2 meselesi güzel de aslında eksik… Biz bu zulüm, cevir ve herşeyimize el konma sebebiyle, buralara gelmekle yepyeni şeyler kazandık ve yepyeni anlayışlara ulaştık. Bu açıdan hiç kayıp yok bilakis % 300 kazanç var. Biz neden daha önce buralara gelmedik… Alacağımız ve öğreneceğimiz pek çok şey varmış… Büyüğümüz yirmi-yirmi beş senedir hızla dünyaya açılmamızı tavsiye ediyordu da biz âheste davranıyorduk, kader bizim başımıza bir zâlim musallat etti, ondan sonra mecburî geliş yaptık… Cenab-ı Hakkın, ölüden diriyi çıkardığı gibi, şerlerden de hayırlar yaratıyor” diyorlar.
Bir esnafımız dedi ki: “Burada ameliyat olmam gerekti. Hastaneden ameliyat öncesi yaşlı Baş Hemşire bana iki şey sordu: 1-‘Bir Müslüman olarak, ameliyat sırasında dikkat etmemizi istediğiniz hususlar var mı? Hassasiyetleriniz nelerdir’ Bunu duyunca gözlerim yaşardı. Çok teşekkür ettim. Onun da gözünden yaş geldi. Dedim ki: ‘Ameliyat sırasında narkozdan dolayı ben artık kendimde olmayacağım. Ama edep yerlerimin asla açık kalmasını istemem. Sizlerin dikkat etmenizi isterim.’ Bana ‘Hiç merak etme, ben seni evladım gibi gözetirim; hiçbir tarafının açılmasına fırsat ve izin vermem. Sen müsterih ol.’ dedi. Sonra da ikinci sorusunu sordu: ‘Hastanemizde, Türk ve Müslüman olarak herhangi bir ayırımcılıkla karşılaştınız mı? Başka bir şikayetin var mı?’ dedi. ‘Yok, hiçbir sıkıntı yaşamadım, sizlere çok teşekkür ederim.’ dedim. Bunların sadece bir şehadet kelimeleri eksik. Yoksa yaşayış olarak, insanların haklarına riâyet açısından bizimkilerden daha iyiler. Bunlarda, aslında bizlerde olması gereken pek çok güzel sıfat mevcut.” dedi.
Elbette bu süreçte başımıza musallat edilen, zulümler, cevirler ve sıkıntılar, Hizmete ve hizmet erlerine yeni ufukların açılması ve kabiliyetlerinin gelişmesi açısından çok mühim olduğu gibi, mânevî alanlarda da mâneviyatta derin ve engin inkişaflara vesile olacaktır inşallah…
Beraber evine kahvaltıya gittiğimiz Suriyeli bir doktor bizi kapıda karşıladı. Bizleri çok güzel ağırladı. Buradaki sistemin güzelliklerinden bahsetti. Bizim de kendimizi bir muhasebe ve muhakeme edip gözden geçirmemiz gerektiğini, yanlışlarımız varsa bir Müslüman olarak düzeltmemiz gerektiğini söyledi. Güzel de bir demokrasi dersi verdi. Eğer durum muhâkemesi yapmazsak, çocuklarımızın bizi sorgulayacaklarını: “Müslümanlar, niye doğru dürüst iş yapmıyor ve insanların haklarına ve hukuklarına niye riâyet etmiyorlar?’ diyecekler ve Allah korusun İslâmiyetten soğuyacaklar.” dedi. Buraya Körfez Savaşı sırasında gelmiş olan bu doktor Müslümanların kendi içlerinde bile yaptıkları ayırımcılıkları, ırkçı tutumlardan şikayetçi: “Bizler, Müslüman olsalar bile, kendimizden başkalarını içimize almayı tehlikeli görüyoruz. Halbuki bu insanlar, bizim tehlikeli saydıklarımızı, kültür zenginliği olarak görüyorlar. Hangimizin tavrı daha insanî?” dedi. Kendisine, “Siz buraya gelmeden önce, Suriye’de de böyle düşünüyor muydunuz?” dedim. Dedi ki: “Elhamdülillah ki, buralara gelmişim. Anlayışım değişti. Ama aslında bu güzellikler en âlâ şekilde İslamiyette var. Fakat biz onları hayata geçirememişiz.”
Üstad Hazretleri, On Sekizinci Söz’ün Birinci Makamının İkinci Noktasında, Secde Suresinin 7. Âyetinin izahında diyor ki: “Her şeyde, hatta en çirkin görünen şeylerde bile, hakiki bir hüsün (güzellik) ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir; ona hüsn-i bizzat denilir veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-i bi’l-gayr (dolayısıyla güzellik) denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhiri çirkin karma karışıktır. Fakat o zâhirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar vardır. (…) Meselâ; atmaca kuşunun, serçelere musallat oluşunu, zâhiren rahmete uygun görmezler. Halbuki, serçe kuşunun istidadı, o musallat oluş ile inkişaf eder…”
Elbette bu süreçte başımıza musallat edilen, zulümler, cevirler ve sıkıntılar, Hizmete ve hizmet erlerine yeni ufukların açılması ve kabiliyetlerinin gelişmesi açısından çok mühim olduğu gibi, mânevî alanlarda da mâneviyatta derin ve engin inkişaflara vesile olacaktır inşallah…