Romanya Haber

Stratejist Cenk Sidar: Türkiye’den Büyük Bir Beyin Göçü Var, Ekonomik Kriz AKP’yi Götürebilir

Dünyanın en etkili küresel genç liderleri arasında gösterilen, uluslararası ekonomi ve siyaset stratejisti Cenk Sidar, Türkiye’nin ciddi bir ekonomik kriz içerisinde olduğunu söyledi. Sidar’a göre Türkiye’yi uçuruma sürükleyen ekonomik krizin tek müsebbibi, iktidarın otoriter, demokrasi ve hukuku hiçe sayan politikaları. Ancak iktidar, hem içeride, Suriye ve Irak’ta savaşarak, hem de Batı’nın Türkiye üzerinde oyunlar oynadığını dile getirerek ekonomik krizin faturasından kurtulma niyetinde.
Sidar ile Türkiye’deki krizin boyutlarını, iktidarın politikalarını, Türkiye’nin akıbetini ve çıkış yollarını konuştuk.

‘İktidar, hem içeride, Suriye ve Irak’ta savaşarak, hem de Batı’nın Türkiye üzerinde oyunlar oynadığını dile getirerek ekonomik krizin faturasından kurtulma niyetinde.’

‘Hukuksuzluklar ekonomik yatırımları tehdit ediyor’

Türkiye ekonomisi şu an ciddi bir kriz içerisinde mi?
Evet. Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Son verilere göre büyüme yüzde 3, enflasyonsa yüzde 8 seviyelerinde. İşsizlik rakamları artıyor, Türk Lirası diğer para birimleri karşısında giderek değer kaybediyor.
Bugünün dünyasında ekonomiyi, dış politik hamleler ve demokrasiden ayrı tutmak mümkün değil. Dolayısıyla Cumhuriyet gazetesine yapılanlar, gazeteci ve yazarların hapse atılması, şirketlere kayyım atanması, HDP’li vekillerin tutuklanması, dış politikadaki söylemler de bu krizin şiddetini ve hızını artırıyor.
Nasıl?
Ekonomi dediğimizde, aynı zamanda mülkiyet hakkından, hukukun üstünlüğünden, hukukun arabuluculuk rolünden de bahsetmiş oluyoruz. Eğer sistemdeki genel kuralları hiçe sayar, adalet mekanizmasına zarar verir, hukuku ayaklar altına alırsanız ekonomik yatırımları ve aktiviteleri tehdit etmiş olursunuz.
Türkiye toplumunun çoğunluğu hukuk sistemine güvenmiyor. Güven olmayınca da şirket kurmak, yatırım ya da inovasyon yapmaktan da kaçınıyor. Saydıklarım, bugünün krizine ışık tutuyor.
Yarının krizi de mi var?
Olmaz mı? Kendinizi 23 yaşında, yapay zekaya dair çok iyi bir fikri olan, finansmanı da bulmuş bir girişimcinin yerine koyun. Hukukun olmadığı, şirketlere el konulduğu Türkiye’de mi bir şirket kurmak istersiniz, yoksa hakların güvence altında olduğu, genel hukuk sisteminin tıkır tıkır işlediği bir Batı ülkesinde mi? Bugünkü sistem ve alınan siyasi kararlar, genç nüfusun gelecekte iş yapma arzusunu da yok ediyor.
Hukuka güvensizlik ve otoriter rejim beyin göçüne mi neden oluyor?
Evet. Ülkenin aydın, özgürlükçü, çağdaş ve demokrat gençleri artık siyasi olarak mücadele edemeyeceğini anladı ve çözümü ülke dışına çıkmakta buldu. Bugün tam anlamıyla seküler bir hicretten bahsediyoruz. Bunun örneğini daha geçen gördük. Almanya, Türkiye’deki muhaliflere bir çağrıda bulundu ve kucak açabileceğini söyledi. Bu acıklı bir durum. 1930’lardaki Türkiye, Almanya’daki zulümden kaçan bilim insanlarına kapıyı açarken, 80 sene sonra siyasi nedenlerle göç veriyoruz.
Enflasyon, düşük büyüme, özel sektör borcu ekonomi açısından elbette büyük risk. Ancak Türkiye ekonomisi açısından bu göç en büyük risk. Çünkü bu sıraladığım sorunları belki ekonomik ve parasal hamlelerle çözebilirsiniz fakat ülkeden kaçan bir gencin Batı’da kuracağı şirketi geri getirmeniz mümkün değil. O şirket artık Batı’da katma değer yaratacak, oradaki ekosisteme faydalı olacak ve istihdam yaratacak.

‘Dolar borcu olan şirketler ayakta kalamaz’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yakın zamanda yabancı sermayenin Türkiye’deki yatırımlarını artırdığını söyledi. Siz Türkiyeli yatırımcının dahi güvenmediğinden bahsediyorsunuz…
Erdoğan bir önceki konuşmasında da Türkiye’nin daha önce hiç olmadığı kadar özgür bir ülke olduğunu söylemişti. Dolayısıyla bu sözlerinin hiçbir inandırıcılığı yok.
İki tip yabancı yatırımcı vardır. Birincisi sıcak para akışıyla Türkiye’de spekülatif yatırımlar yaparak para kazanmaya çalışır. Ülkeye hiçbir katma değer sağlamaz, kazandığı parayı çeker, gider. Bir de ülkeye gelip üretim ve operasyon odaklı yatırım yapan sermaye vardır. Bunlar, aslında Türkiye’nin ihtiyacı olan yatırımcıdır. Ford ve Toyota gibi… İstihdam yaratır, üretim yapar, kendisi için çalışan tedarik zincirini besler, ortağına teknolojik birikimlerini aktarır…İşte bu büyük ve katma değer sağlayan yatırımları yapan şirketler, yarın öbür gün Türk ortağına devletin el koyup koymayacağına emin olmak ister. Ya da herhangi bir yolsuzluğa bulaşmadan operasyonunu nasıl sürdüreceğini, lisanslarını nasıl alacağına bakar. Bu yatırımcı aynı zamanda şunu da söyler: “2014’te cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmuş biri bugün tutuklandıysa (HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ı kastediyor) yabancı yatırımcı olarak ben kendimi nasıl koruyabilirim?” Bu işin hukuki ve ekonomik tarafı. Bunun bir de güvenlik boyutu var.
Evet…
Bugüne dek dış politikada verilen kararlar nedeniyle ülkeyi IŞİD için bir cennete çevirdiler. Militanlar cirit attı ülkede. Aynı şekilde Kürt meselesi de bir çıkmazda. Hiçbir yabancı yatırımcıya Gaziantep’te fabrika kurduramazsınız çünkü Türkiye güvenli ülke kategorisinden çıkmış durumda.
Ekonomik kriz, yerli sermayeyi nasıl etkileyecek?
Geldiğimiz noktada yüzde 3 büyümeden bahsediyoruz. Gelecek yıl belki de 2.5’i konuşuyor olacağız. İşsizlik yüzde 11-12 seviyelerine dayanmış durumda. Keza genç nüfusun işsizlik oranı daha da fazla. Enflasyon ise yüzde 8’de… Dünya ekonomisindeki bütün olumlu faktörlere rağmen cari açık çok fazla çünkü petrol ve doğalgaz ithal ediyoruz. Üstelik petrol ve doğalgaz fiyatları neredeyse tarihinin en düşük seviyelerinde. Fiyatlar bu seviyedeyken cari açığınız yüzde 6-7 ise bir de yükseldiğini düşünün. Krizde özel sektör borç sarmalına girdi, kendini döndüremeyecek hale geldi. Özellikle dolar borcu olan firmaların hayatta kalma olasılıkları neredeyse tamamen ortadan kalkıyor.

‘Doların 4 lirayı görmesi uzak bir ihtimal değil’

Dolar borcu olan firmaların hayatta kalamayacağından bahsediyorsunuz. Beri yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi başdanışmanı Cemil Ertem, rekor seviyeye ulaşan doların istedikleri noktada olduğunu söylüyor…
Üniversitede basit ekonomi dersi almış birinin bile söylemeyeceği sözler bunlar. Cumhurbaşkanına ekonomi danışmanlığı yapan birinin ağzından bu sözler çıkıyorsa, bu ya kör cehalettir ya da kötü niyettir.
Bakın, eğer Türkiye ciddi anlamda ihracat yapabilen bir ülke olsaydı, o zaman Türk Lirası’nın dolar karşısında biraz daha zayıf olması tercih edilebilir. Ancak durum böyle değil. En fazla ihracatı Avrupa’ya yapıyoruz fakat yaşanan sorunlar nedeniyle oradaki pazarlarda da ciddi daralmalar var. Erdoğan Merkez Bankası başkanı gibi hareket etmeseydi, Merkez Bankası bağımsız bir kurum olmayı başarabilseydi, doğru zamanda doğru hamleler yaparak doları frenleyebilirdi. Türkiye, bir an önce bu krizi dizginleyemezse, 2017’de felakete sürüklenmemiz kaçınılmaz. Doların 4 lirayı görmesi uzak bir ihtimal olmamakla birlikte, zincirleme iflaslar yaşanabilir.
Bugünkü krizin maaşlı çalışan sade vatandaş için taşıdığı riskler neler?
Ekonomik sistem birbirine kenetli halkalardan oluşur. Evet, sokaktaki vatandaş dolar üzerinden kredi çekmiyor belki ama çalıştığı şirketin dolar borcu var. Türk Telekom bugün dolar üzerinden çektiği krediyi ödeyemiyor. Türk Telekom ya da Türk Hava Yolları’nın çalıştığı yüzlerce KOBİ var. O yüzlerce KOBİ’nin iş yaptığı binlerce küçük işletme var. Onların da ekmek sağladığı yüz binler var. Doların bugün 3.30 olması, sokaktaki vatandaşın yarın işsiz kalması anlamına geliyor.
AKP’nin 10’uncu beş yıllık kalkınma planında 2018 yılı için öngörülen dolar kuru 1.97 liraydı. Ancak bugün dolar 3.30 seviyesinde. Ekonomi, böylesine büyük bir yanılgıyı kaldırabilir mi?
Devletlerin, şirketlerin ve hatta kişilerin bile planları vardır ve planlar önemlidir. Bazen dış etkenlerden dolayı bu planlar tutmayabilir. Ancak yanılgının da bir marjı vardır. Bu ölçüde yanılıyorsanız, bu işi beceremiyorsunuz demektir. Bugünkü tabloyla AKP’nin, devlet yönetimindeki rasyonel aklın ortadan kalktığını görüyoruz. Bunlar hazmedilecek hatalar değil.
Peki, nasıl yapıldı bu hatalar?
Burada bir planlama hatasından bahsetmek de mümkün değil aslında. Kısa dönemli siyasi çıkarlar uğruna kısa, orta ve uzun vadeli geleceğini riske attılar.

‘Bedelini ödememek için ekonomik krizi tırmandırıyorlar’

Sizin gördüğünüzü iktidar neden göremiyor peki?
Ben herkesin bu gidişatı gördüğünü düşünüyorum. Bugün uluslararası ekonomi çevreleri tarafından hala saygı duyulan Mehmet Şimşek gibi bir isim var… Şimşek’in, bu gidişatın farkında olmadığını düşünmek naiflik olur. Mutlaka iktidar içinde de mevcut ekonomik ve siyasi gidişatın, Türkiye’yi içinden çıkılamaz bir duruma sürüklediğini bilenler vardır.
Bu krizden çıkmak için zaman kaybetmeden demokratik bir Türkiye yaratmamız gerekiyor. Türkiye’de bugüne kadar dört defa demokratik siyasi değişim oldu. 1950, 1973, 1995 ve 2002. Ortak noktaları, değişimlerin tümünün ekonomik krizden sonra gerçekleşmiş olması. AKP de bir kriz sonrası iktidara geldi. Buradan, Türkiye’deki seçmenin ekonomik krizle birlikte tercihini değiştirdiğini anlıyoruz. AKP de Erdoğan da bugün gelinen noktanın kendileri için ne kadar kritik olduğunun farkında. Bu yüzden de ekonomik krizi tırmandırmaya devam ediyorlar.
Niye?
Ekonomik bedeli ödememek için Türkiye’deki siyasi ve jeopolitik krizleri tırmandırıp, “Kriz, bizden dolayı oluşmadı. Batı üzerimizde oyun oynuyor. Siz yine bizim arkamızda kenetlenin, beraber aşalım” diyor.
Az önce ekonomik krizlere bağlı olarak Türkiye’de dört siyasi değişim yaşandığını söylediniz. AKP’nin ekonomi politikalarının vardığı sonuç, beşinci değişimi de beraberinde getirir mi? 
Olabilir, olacaktır da. Ancak bunun için demokratik bir zeminin oluşması ve seçmenin, istediği partiye oy verebilmesi, partilerin adil şartlarda yarışması ve aynı zamanda muhalefetin masaya iyi bir alternatif koyması gerekir.
Bugün baktığımızda, hiçbir muhalefet partisinin medyayı AKP kadar kullanamadığını görüyoruz. Bağımsız bir medyadan söz edemeyiz. Bütün medya kuruluşları AKP etkisi altında. Hatta bazıları bizzat Erdoğan ve ailesi tarafından yönetiliyor. Bu da adil yarışı ortadan kaldırıyor.
Diğer yandan 5 milyon oy almış partinin liderleri hapse atılabiliyor. 5 milyon insanın iradesi ayaklar altına alınmış durumda. Keza CHP de artık tehdit edilir duruma geldi. Bu şartlar altında demokratik mücadele vermek mümkün mü?
Türkiye’de bugün, demokratik ve adil bir seçim yapıldığında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda kalma şansı yoktur.

‘AB’nin Türk şirketlerine tanıdığı imtiyazlar kaldırılabilir’

Jeopolitik nedenler dediniz… Türkiye içeride, Irak’ta ve Suriye’de savaşıyor. Ciddi ekonomik kriz içindeki, petrolü olmayan bir ülke için üç cephede savaşmak sürdürülebilir bir şey mi?
İktidar mutlaka bunun sürdürülebilir olmadığının farkındadır. Ancak sorun da bu zaten. Bahsettiğimiz jeopolitik hamleler, ekonomik krizin nedeni olarak gösterilecek. “Ekonomik kriz içerisindeyiz çünkü Batı devletleri Irak ve Suriye’deki ilerlememizden memnun olmadığı için IŞİD ve PKK aracılığıyla bizi cezalandırmak istiyor” diyecekler belki de. AB ve ABD ile yaşanan sorunların sebebi, ekonomik krizin üzerini örtmek ve AKP seçmenini kendi tarafında tutabilmek… Bakalım AKP seçmeni evine ekmek götüremediği, işten çıkartıldığı, aldığı sosyal yardımlar kesildiği zaman da aynı tutuma devam edecek mi? Yoksa “Kendim ve ailem için daha huzurlu bir hayat istiyorum. AKP ülkeyi yönetemez hale geldi” diyerek tercihini başka bir partiden yana mı yapacak?
Avrupa Parlamentosu, Türkiye’deki anti-demokratik gidişatın devam etmesi durumunda bazı ekonomik yaptırımların olabileceğini söyledi. Bunlar ne tür yaptırımlar?
İlk etapta AB’nin böyle bir yaptırımda bulunacağını düşünmüyorum. Ancak bu durum devam ederse, mevcut gümrük birliğinin Türk şirketlerine tanıdığı imtiyazlar kaldırılabilir. Gerçi bunun olmasına da gerek yok çünkü Türkiye’nin AB’ye aday ülke olması, Ortadoğu’da da, ABD’de de iş yapmasını kolaylaştıran bir durum. Türkiye’nin AB’ye aday ülke olma statüsünden çıkması dahi Avrupa dışındaki coğrafyalarda ticaret yapmasını zora sokar. Türkiye her gün daha da geriye giden bir ülke. Hala idamı, gazetecilerin tutuklanmasını konuşuyoruz. Bugünün dünyasında bunlar konuşulmaz.
Neyi konuşmamız gerekiyor peki?
‘Yapay zekayı, sanal gerçekliği, en iyi teknolojiyi nasıl üretiriz’i konuşmamız gerekiyor. İktidarın söylediği gibi dünya, Türkiye’ye komplo kurmakla, Türkiye’yi bölmeye, bitirmeye çalışmakla uğraşmıyor. Dünya, ‘Biz nasıl 21’inci yüzyıl şirketlerini yaratırız’ı konuşuyor. Ve Türkiye bu fırsatları kaçırıyor. Geleceğin şirketleri de geleceğin mesleklerini yaratacak.
Yapay zekanın pek çok meslek grubunu ortadan kaldırdığı bir zamanda yaşıyoruz. Eğer Türkiye dördüncü endüstriyel devrimi pas geçer, idamla, gazeteci tutuklamakla vakit kaybederse, teknoloji nedeniyle ortadan kaybolacak mesleklerin yerine yenisini koyamayacak. Yaşanacak işsizliğin boyutunu o zaman bir düşünsenize…
TUNCA ÖĞRETEN (DİKEN)