Romanya Haber

Ankara Garı Sanıkları ‘AKP Rejimini’ Işaret Etti

[Haber-İnceleme: Ali Adil Çakar]

IŞİD tarafından 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştirilen ve 102 kişinin ölümüne neden olan Ankara Gar katliamı davası geçen hafta görülmeye başlandı. 7-11 Kasım tarihleri arasında 5 gün süren ilk duruşmalara, birbirinden çarpıcı açıklamalar ve itiraflar damga vurdu. Gerek duruşma öncesi ortaya çıkan ihmaller zinciri gerekse mahkemede yapılan açıklamalar, katliamın arkasında istihbaratıyla, emniyetiyle, yargısıyla AKP rejiminin olduğuna dair iddiaları güçlendirdi.
Neredeyse bütün bağımsız gözlemcileri bu kanıya ulaştıran maddeleri sıralamadan önce hatırlanması gereken önemli bir detay var. Saldırı, AKP’nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran seçimlerinin ardından, tekrar tek başına iktidarı elde etmek için ülkeyi soktuğu 1 Kasım seçimlerine 20 gün kala meydana gelmişti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koalisyona izin vermemiş, ülkeyi bir erken seçime götürme kararı almış ve seçmen “Ya AKP’yi tekrar tek başına iktidar yaparsınız ya da kaos olur” diye korkutulmaktaydı. Bu saldırı dramatik bir kırılma meydana getirmiş ve büyük bir korku ikliminin yerleşmesine neden olmuştu. Nitekim menfur saldırıdan 1 hafta sonra A Haber canlı yayınına çıkan dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, “Saldırı sonrasında oylarımız yükseldi” demişti.
‘Hakan Fidan’la görüşüyor olurdum’
Şimdi gelelim, duruşmaların öne çıkan detaylarına:
Emniyetteki sorgusunda “Bingöl AK Parti Gençlik Kolları üyesiyim” diyen sanık Mehmeddin Baraç, duruşmanın 4. gününde bir soru üzerine halen AKP üyesi olduğunu dile getirdi. Aynı Baraç, IŞİD lideri Ebubekir El-Bağdadi’ye mektup gönderdiği iddiasına, “Bağdadi’ye ben mektup göndermiş olsaydım şu an sizinle değil, Hakan Fidan’la görüşüyor olurdum” cevabını verdi.
Duruşmanın üçüncü gününde ise sanık Yakup Şahin, çok önemli ifşaatlarda bulundu. Şahin, 2 canlı bombayı Gaziantep’ten Ankara’ya getiren aracın şoförü olduğu için ‘kilit sanık’ olarak görülüyordu. Şahin, sorulan bir soru üzerine iki canlı bombayı Ankara’ya getirirken herhangi bir zorlukla karşılaşmadığını belirtti.
Mahkemede, ‘bakanlık’ tarafından gönderilen ‘gizli’ birilerinin ve polisin kendisine telkinlerde bulunup ifadesini değiştirttiğini öne sürdü. Şahin, “Polisler belgeleri gösterip ‘bu şekilde ifade verirsen 3-5 yıl yatar çıkarsın’ dediler. Ben de bu şekilde salladım. Pişmanlık Yasası’ndan yararlanacağım söylendi. Cezaevine gelenler de oldu. Bakanlık tarafından gönderildikleri, gizli oldukları söylendi. Savcılıkta söylemem gerekenleri anlattılar” dedi.
Bu telkinler hangi yöndeydi? Bunlardan biri, katliamın planlayıcılarından olduğu öne sürülen ve bir polis baskınında öldürülen Yunus Durmaz’ı, örgüt lideri gibi göstermesiydi. Bir diğeri de suçun, sanıklardan Halil İbrahim Durgun’un üzerine atılmasıydı. Yakup Şahin, “Mahkemeye çıktığımda TEM amiri bana ‘Korkma ceza almazsın. Savcı da hâkim de bizden’ dedi. Polisle beraber suçu Halil İbrahim Durgun’un üzerine yıktık. İfadeyi polislerle birlikte uydurduk” itirafında bulundu.
Katliamın suçu iki ismin üzerine yıkılıyor
Burada zikredilen 2 isim de önemli. Çünkü 10 Ekim katliamının 8 ay süren soruşturma safhasında 3 önemli sanık, polis operasyonlarında ölmüştü. Bu 3 kişiden ikisi Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun’du. IŞİD ile MİT arasında bağlantılar kurduğu iddia edilen Yunus Durmaz’ın, 19 Mayıs 2016 tarihinde Gaziantep polisinin bir operasyonunda kendini patlatarak öldüğü açıklanmıştı.
IŞİD’in Türkiye’deki en kilit adamlarından biri olan ve karanlık ilişkilerinin aydınlatılması gereken Durmaz’ın ölümü hep şüphe ile karşılandı. Ona öldü süsü verilerek korunduğunu ve halen hayatta olduğunu iddia edenler bile var.
Yakup Şahin’in suçu üzerine atması istenen diğer kritik isim Halil İbrahim Durgun da 14 Kasım 2015 tarihinde Gaziantep polisinin düzenlemiş olduğu bir başka operasyonda hayatını kaybetti. İddianameye göre Durgun, 10 Ekim katliamının planlayıcıları arasında gösteriliyor.
Bu süreçte ölen üçüncü IŞİD militanı ise Mehmet Kadir Cebael’di. O da Gaziantep Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin 16 Ekim 2016’da düzenlediği operasyonda üzerindeki bombayı patlatarak ölmüştü. Cebael’in de son dönem IŞİD Gaziantep sorumlusu olduğu belirtiliyordu.
Polislerle selfie
Yakup Şahin’in mahkemede dile getirdiği ilginç açıklamalar bunlarla sınırlı değil. Şahin, gözaltına alındığında polislerin kendisiyle selfie çektirdiğini de ileri sürdü: “Emniyet beni gözaltına aldı. Oradakiler elinize sağlık ama bir iki çocuk ölmüş dedi gülerek. Evden çıkmadan önce uyuşturucu kullandığım için kendimi iyi hissetmiyordum. Kendime gelince polislerin benimle selfie çektiğini farkettim.”
Sanıklardan Nihat Ürkmez de İHH aracılığı ile yasadışı olarak Suriye’ye geçtiğini söyledi.
Ülkenin kaderini değiştiren saldırı
Mağdur avukatları ise savunmalarında devletin ihmalkârlığına ve olası işbirliğine atıfta bulundu.
Mağdur avukatlarından İlke Işık, “Katliam ülkenin siyasi kaderini değiştirdi. Katliamın sorumluları kim? Sadece buradaki sanıklar mı? ‘400 vekil verin bu iş çözülsün’ diyenlerin sorumluluğunu ne yapacağız? Bu katliamı, o dönem içinde bulunduğumuz siyasi durumdan bağımsız ele almak mümkün değil. Bu sanıkların örgütlenmesine göz yuman 62 istihbarata rağmen önlem almayanların sorumluluğu ne olacak? Kendisine gelen istihbaratı sakladığı ortaya çıkan yetkililer terfi ettiriliyor” tepkisini gösterdi.
Avukat Tonguç Cankurt da, “İddianamede sayfalarca yer alan para akışının kaynaklarından biri de devletle IŞİD arasındaki petrol ticaretidir” diye konuştu. Bir diğer avukat Oya Aydın, “10 Ekim günü hemen telsiz, MOBESE kayıtlarını istedik, ancak savcı kapıyı yüzüme kapattı” iddiasında bulundu.
10 Ekim’e giden yol…
5 Haziran 2015’te Diyarbakır, 20 Temmuz’da Suruç, 10 Ekim’de de Ankara saldırıları gerçekleşti. Üçünde de IŞİD imzası vardı ancak devlet IŞİD’in sorumluluğunun üzerini örtmeye çalıştı. Ankara saldırısı için ‘kokteyl örgüt’ gibi kavramlar üretti.
Diyarbakır’da 4 kişinin hayatını kaybettiği HDP mitingine bomba koymakla suçlanan Orhan Gönder, saldırıdan 2 gün önce kaldığı otelde polislerce yakalanmasına rağmen sadece ‘yoklama kaçağı’ tutanağı tutularak serbest bırakıldı. Oysa 6 Mayıs 2015 tarihinde bir komşusu tarafından Adıyaman Emniyeti’ne gönderilen ihbar mektubunda ‘Gönder’in IŞİD’e mensup bir savaşçı’ olduğu anlatılıyordu.
Suruç Katliamı bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz ve Ankara Katliamı’nın bombacısı Yunus Emre Alagöz kardeşti. Alagöz kardeşler devletin takibi altındaydı. Telefonları dinleniyordu. Hatta bu konuşmalardan biri, Suruç saldırısından iki ay öncesine rastlıyordu ve Yunus Emre Alagöz, kardeşi Yusuf’a, “Belki seninle son görüşmem. Hem Abdurrahman’ın hem benim” demişti.
Kardeşi Suruç Katliamı’nı yaptıktan üç gün sonra Yunus Emre hakkında Adıyaman Başsavcılığı tarafından yakalama kararı çıkarıldı. Buna rağmen Ankara’ya kadar gidip Gar Meydanı’nı kana bulayabildi.
Ankara katliamındaki ikinci bombacı olduğu iddia edilen Ömer Deniz Dündar’ın babası, oğlunu geri almak için defalarca Emniyet’e gittiğini, oğlunu polise bildirdiğini ancak sonuç alamadığını söyledi. Bu şikâyetler üzerine Dündar’ın emniyete gidip ifade verdiği ve sonrasında serbest bırakıldığı ortaya çıkmıştı. Dündar hakkında da Suruç Katliamı’ndan 6 gün sonra yakalama kararı çıkarılmıştı.
Güvenlik bürokrasisi saldırı bekliyordu
Gar davasında adı geçen İlhami Balı, Yunus Durmaz, Ökkeş Durmaz, Ahmet Güneş, Mustafa Delibaşlar, Mehmet Kadir Cebael, Suphi Alpfidan ve Erman Ekici’nin devletçe bilinen, fiziki ve teknik takip altında olan, birçok defa yakalanıp serbest bırakılan isimler olduğu ortaya çıktı.
İstihbarat Daire Başkanlığı’nın hazırladığı 17 Eylül 2015 tarihli bir raporda, IŞİD’in Türkiye’de bir miting ya da mitinglerde en az iki canlı bomba eylemcisi yoluyla katliam yapacağı belirtilmesine rağmen hiçbir önlem alınmadığı medyaya yansıdı. Her zamanki gibi bu haber dolayısıyla görevliler değil haberi yapan gazeteci yargılandı.
Katliam sabahı Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın TEM Daire Başkanlığı’na Yunus Emre Alagöz’le birlikte 3 ismin ‘sansasyonel eylemler yapabilecekleri’ yönünde uyarı yazısı yolladığı belirlendi. Ancak bu uyarı yazısının, Ankara TEM Şube Müdürlüğü’ne patlamadan sonraki saatlerde iletildiği anlaşıldı.
Dava Şubat 2017’ye ertelendi