[Nazif Apak]
Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyonun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın hemen sonrasına denk getirilmesi tesadüf değil. 1453 sayfalık iddianame hazırlayarak (!) fetih yapmayı savcılık görevi ile karıştıran kafa, 29 Ekim’in hemen arkasından Cumhuriyet Gazetesi’ni basmıştır. Bu da bir çeşit intikam ve rövanş baskınıdır…
Seçilmiş ve güdümlü konuşmacılar başlamışlar Cemaate verip veriştirmeye. “Onlar demokrat değil, milli iradeye darbe yaptılar” falan diye konuşurlarken salondaki birkaç yabancıdan biri, konuşmacı akademisyene bir soru yöneltmiş: “Asıl darbe halkın seçtiği belediyelere el koymak değil mi? Asıl darbe, darbeyi bahane ederek on binlerce insanı işsiz güçsüz bırakmak, hapse atmak değil mi?”
Dostumun anlattığına göre bu soru üzerine küçük salona derin bir sessizlik çökmüş. Para düşkünü konuşmacının adeta nutku tutulmuş. Tık yok iktidar beslemelerinde.
14 Aralık 2014’ten bugünlere
Aslında Türkiye’nin hali tam da budur. İşte son örnek: Cumhuriyet Gazetesi’nin basılması, yöneticilerinin göz altına alınması. Nereden nereye!
Zaman Gazetesi basıldığında (14 Aralık 2014) olayların bu noktaya kadar gelip dayanacağını o günkü Zaman yöneticileri ve geleceği doğru okuyan bazı aydınlar haykırıyordu. Ne yazık ki sıcacık odalarında kahvelerini yudumlayan bazı medya yöneticileri o feryatlara kulaklarını tıkamıştı. Onlara göre olay ‘Cemaat- AKP kavgası’ olarak devam ediyordu.
Türkiye’de Erdoğan ve ekibi resmen darbe yapmıştır ve o darbe süreci devam etmektedir. Kendi meczuplarının dışında hiç kimseye hayat hakkı tanımamakta, darbeyi bahane ederek darbe yapmaktadır. On binlerce insanın hapislerde çürütüldüğünü görmeyenler, binlerce insanın malına haramiler gibi çöküldüğüne inanmayanlar, işsiz bırakılan ve hapse atılan akademisyenlere / gazetecilere kulaklarını tıkayanlar… Bakın sıra size de geliyor!
‘Yesinler birbirlerini’ öyle mi?
Medya plazalardan yükselen en gür ses “Bırakın yesinler birbirini!” idi. Hatta CNN Türk yöneticisinin biri hızını alamamış, 14 Aralık Zaman baskınına çirkin bir altyazı ile destek vermiş, gelen tepkiler sonrasında o yazıyı değiştirmeye mecbur kalınca da yabancı gazetecilere isminin yazılmamasını rica ederek, “Bunlar da polis baskınını hak etti canım” tarzında laflar etmişti.
Sonra ne oldu? Adamlar taşla sopayla CNN Türk’ün de yer aldığı Doğan Grubu’nun ana binasına saldırdı; hem de iki kez! Güvenlik güçlerinin seyretmekle yetindiği o baskınlarda camları çerçeveleri kıran kişiler hakkında bırakın yargının hesap sormasını, baskıncı toy delikanlılar milletvekili yapıldı. O da yetmedi, Ahmet Hakan sokak ortasında evire çevire dövüldü, göz dağı verildi.
O gün bugündür Ahmet Hakan bambaşka bir adam oldu. o kadar ki Cem Küçük denen ve bu baskıcı dönemin sinik sembolü haline gelen kişi “Ahmet Hakan değişti Taksim’e çık anır desem anırır” dedi geçenlerde. Basın basın olalı ne böyle terbiyesiz bir tetikçi gördü; ne de o tetikçilerden korkan ve sıranın kendilerine gelmeyeceği gafletine düşen kişilere şahit oldu. Zaten daha sonra kamuoyu öğrenmiş oldu ki Erdoğan’ın damadı ile Aydın Doğan’ın damadı kafa kafaya vermiş, Cemaati lekeleme çalışmasından başlayıp Doğan Grubu’nun aile ilişkilerine kadar her şeyi beraber dizayn etmiş. Bakın; en baştaki aldırmazlık nereye kadar savurdu medyayı!
Kürtler, Aleviler ve diğerleri
Daha geçen hafta KHK kararlarıyla 10 gazete, 2 ajans, 3 dergi kapatıldı. Bunlar genelde Kürt sorunu ile yakından ilgilenen basın kuruluşları idi. Geçen ay da 12 TV, 11 radyo kapatılmıştı ve bunların büyük çoğunluğu Alevi kimliği üzerinden değer üreten medya kuruluşu idi. Devlet kadrolarında asla yer verilmeyen ve hiçbir önemli göreve getirilmeyen Alevilerin türkü dinlediği radyosuna bile tahammül edemediler. Üstelik o yasakçı icraatı Hz. Hüseyin’in şehit edildiği Muharrem ayında yaptılar ki yara daha da derin açılsın sinelerde…
Bugünlerde daha net anlaşılıyor ki Samanyolu Medya Grubuna bağlı televizyonları bir gecede yayından indiren, Bugün TV’ye saçma bahanelerle kayyım gönderen istilacı ve baskıcı kafanın duracağı yok. İşgal hudutlarını genişlettikçe, ülkenin ufkunu daralttılar.
Tek seçenek var karşımızda: Demokratik direnme hakkının doğru ve herkesi kapsayıcı bir şekilde kullanılması ve tam bir dayanışma içine girilmesi. Bakmayın siz devletin imkanlarını kendisi ve ailesi adına kullanıp ona buna zulmedenlerin göstermelik cesaretine! Adamlar korkuyor. Gerçeklerin yazılmasından, söylenmesinden endişe duyuyor. O kadar ki onlarca TV ve gazeteyi kapatmalarına rağmen yazarların tweet erişimini bile engelliyorlar. Bu kadar korkacak ne yaptılar ki acaba?
29 Ekim’den hemen sonra Cumhuriyet
Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyonun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın hemen sonrasına denk getirilmesi tesadüf değil. 1453 sayfalık iddianame hazırlayarak (!) fetih yapmayı savcılık görevi ile karıştıran kafa, 29 Ekim’in hemen arkasından Cumhuriyet Gazetesi’ni basmıştır. Bu da bir çeşit intikam ve rövanş baskınıdır…
Sıra size de geliyor…
İlk paragrafta naklettiğim olaya dönelim: Türkiye’de Erdoğan ve ekibi resmen darbe yapmıştır ve o darbe süreci devam etmektedir. Kendi meczuplarının dışında hiç kimseye hayat hakkı tanımamakta, darbeyi bahane ederek darbe yapmaktadır. On binlerce insanın hapislerde çürütüldüğünü görmeyenler, binlerce insanın malına haramiler gibi çöküldüğüne inanmayanlar, işsiz bırakılan ve hapse atılan akademisyenlere/gazetecilere kulaklarını tıkayanlar… Bakın sıra size de geliyor!
Tek seçenek var karşımızda: Demokratik direnme hakkının doğru ve herkesi kapsayıcı bir şekilde kullanılması ve tam bir dayanışma içine girilmesi. Bakmayın siz devletin imkanlarını kendisi ve ailesi adına kullanıp ona buna zulmedenlerin göstermelik cesaretine! Adamlar korkuyor. Gerçeklerin yazılmasından, söylenmesinden endişe duyuyor. O kadar ki onlarca TV ve gazeteyi kapatmalarına rağmen yazarların tweet erişimini bile engelliyorlar. Bu kadar korkacak ne yaptılar ki acaba?