Romanya Haber

AKP, İstanbul’un En Çok Rantını Sevdi

[Erman Yalaz]

Üçüncü köprü, 3. havalimanı bir de Kanal İstanbul dendiğinde tartışma hep aynı noktada kilitleniyor. İlk yöneltilen itham ve  soru şu: “Kardeşim köprüye karşı mısın?” İkincisi bu plansızlığa itiraz edip, ‘kentsel dönüşüm veya deprem dönüşümü başarılamadı’ gibi alternatif sözler söylemek vatan hainliği ile eşdeğer.
Peki, 1994’ten beri İstanbul’u yöneten sağ-muhafazakar bir belediyecilik geleneği bu şehre ne kattı? Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna ve Kadir Topbaş, aynı geleneğin siyasileri ve başkanları. Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan iken Kuzey Ormanları’nda Sarıyer, Beykoz hattındaki orman alanlarının yok edilmesine karşı en büyük mücadele verilmişti. Yine Ritz Carlton, o günkü adıyla Gökkafes’e şerh koyan da bu belediyecilik anlayışı ile iktidarda olanlardı. Hakkını yemeyelim Topbaş, şehrin metro altyapısı ve ulaşım altyapısının iyileştirilmesinde önemli adımlar attı. Ancak onun gücü de rantın merkez çekim gücünü engelleyemedi.
SAHİLİM VE DERELERİM O KADAR RANT Kİ…
Ne olduysa son 5-6 yılda oldu. AKP’nin oy deposu İstanbul, rant deposuna da dönüştü. Yakın tarihte iki büyük felaketin merkezi konumundaki iki semt ve bölge  yaşanan rant değişimini ve olayı özetlemeye yetiyor. Birinci bölge sahil bandı. Küçükçekmece-Pendik arasında yaklaşık 100 kilometrelik sahil alanı şimdi Gökkafes’lerin ormanlarıyla dolu. 20 bin kişinin hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi meydana geldiğinde sahil şeridi adeta korkuyla terk edilmiş, evler boşalmıştı.
Avcılar, Bakırköy, Kadıköy gibi şehrin gözde semtleri emlak piyasası ve bina stoğunun iyileştirilmesi tartışmalarında en çok tartışılan yerler oldu. Ancak bir türlü dönüşemedi. Şimdi sahillerden yükselen rant, bu semtlerin farklı merkezlerini de sarıyor. Esenyurt, Samandıra, Maslak, Sancaktepe gibi yerler de mesafe uzak olsa da bu rantı hızlı keşfedip dönüşüyor!
Mütefekkir Hilmi Yavuz’un bir konferansındaki şu sözünü hiç unutmuyorum, “İslam Medeniyeti’nin en büyük eserleri ahlâk, hukuk ve estetiktir.” demişti. Evet, trafikten içinde oturduğumuz binalara, etrafımızda yükselen beton yığınlarına ve memleketin içinde bulunduğu duruma bakınca insanın içi acıyor. Çünkü ortada ne ahlâk, ne hukuk, ne estetik var. İktidarın bildiği ve konuştuğu tek dil var, yaşasın rant, gerisi teferruat…

DERENİN ISLAHI OLDU MU DERENİN RANTI
İkinci örnek, Ayamama Deresi bölgesi. 9 Eylül 2009’da tarihinin en büyük sel felaketlerinden birini yaşayan İstanbul, özellikle ismi geçen bölge olmak üzere tam manasıyla sular altında kalmıştı. 33 canın yitirilmesinden sonra bölgenin ıslahı için Çevre Bakanı,  İBB başkanı başta olmak üzere AKP kurtarma senaryoları açıklamıştı. Derenin tır dorseleriyle dolu alanının ıslahı dışında kapsamlı çalışma yapılmadı. Şimdi Basın Ekpres diye de bilinen bağlantı yolunun sağı solu rezidans, otel, toplu konut projeleri kuşatması altında.
Son üç yılda bölgeye sadece 20 büyük otel inşaatı yapılmış. Rezidans olarak inşa edilen yerler dereye sıfır. Fiyatlar tavan. Metrekare birim fiyatları 6500, 7500 TL’leri buluyor. Emlak Konut üzerinde arsa dağıtımı yapılan projelerde yine 20’ye yakın projede 6 bin lüks rezidans ve daire inşaa ediliyor. Dairelerin satış fiyatları 1 milyon lirayı geçiyor. Eski rakamlarla 1 trilyon. TOKİ, Toya, Cathay, Kuzu, Ağaoğlu, Yiğit, Nivo, Balance, Tri G… İsimler, firmalar muhtelif.
SİLUETİ BOZDU, TRİLYONLUK DAİRELERİ ALAN PARTİLİLERİ BOZMADI
Elbette İstanbul’un konut ihtiyacı karşılanmalı. Ancak felaketlerden sonra ıslahı mümkün alanları ranta devşirmeyi başaran anlayış korkutuyor. Hatırlanacak olursa, 3 yıl önce  İstanbul’un tarihi siluetini bozan ’16/9 plaza ve kulelerini yıkarız’ naralarına karşı inşaatlar  yerinde duruyor. Erdoğan’ın tanıdığı inşaat sahibine sitemle, ‘Tıraşlamadılar, çok kırıldım’ sözleri de askıda bekliyor hala. Binalar çatıldı, daireler satıldı. Tabi bir de siluetimizi bozdular denen binanın sakinleri tartışıldı 1.5 yıl önce. Ederi 1 milyondan başlayıp katlanarak artan dairelerin sakinlerinden biri Nihat Zeybekçi (bakan) idi. Ona iki daire nasip olmuştu. İBB İmar Müdürü’nde milletvekillerine uzanan bir başka liste,  tartışma uzatılmadan tarihe gömülmüş, unutturuluvermişti.
Bu bölge sadece 16/9 projelerine ev sahipliği yapmadı. Şimdi inşaatlar  iyice hızlanmış. Ataköy sahilinden Kazlıçeşme’ye kadar Marmaray ve yeni Tüp Geçiş Projesi’nin yol aksı adeta rant aksına döndü. Sahil gökdelenlerle dolu. Özyazıcı, SeaPearl, Kuzu, Yalı Ataköy, Gül, Yedi Mavi, Doğa, Pruva… Gökdelenler almış başını gidiyor.
BAKANIN KUPON ARAZİSİNE TALİH KUŞU
Sahilin sadece Avrupa yakası değil, Anadolu yakası da çokça tartışıldı. Örneğin 17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nın kahramanlarından eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın kupon arazisine de talih kuşu konuverdi.  Kadıköy Koşuyolu’nda Ofton inşaatın 42 milyon liraya satın aldığı araziden (Mart 2015 rakamlarıyla) 142 milyon lira gelir hesaplandığı ortaya çıkmıştı. Bakanın yalanlamadığı bu alan şimdi yakın zamanda açılışı beklenen Karayolu Tüp Geçiş’in yanıbaşında.
GİZLİ SAKLI DEĞİL, AÇIKTAN RANT…
O zaman bakan, “Şirketin mal varlığı da var, parası da var. Büyük şirket. Koşuyolu’nda arsa almış, onu mesele yapıyorlar. Gizli saklı değil, açık.” demişti. Evet, bu doğru. Hiçbir şey gizli saklı değil. Resmi sayımlardaki nüfusu 18 milyonu aşan İstanbul denen metropolde, rant dönüştü ama kentsel dönüşüm ve deprem dönüşümüne sıra gelmedi bir türlü. Peki, neden gelmiyor bu sıra?
2016 ilk çeyreği rakamlarıyla E5, TEM ve çevresini, sahil şeritlerini de kapsayan alanda 1400 yüksek katlı, yüksek rantlı rezidans ve konut projesi gündeme geldi. Beylikdüzü’nden Kartal’a kadar blok blok evler, oteller yükseliyor. İyi işte inşaat sektörü canlı demeyin. Çünkü şehrin aort damarları, ulaşım açısından artık tamamen tıkandı. Metrolar, metrobüsler, tüplü tüpsüz projeler artık kesmiyor. Çok daha köklü kararlar alınmak zorunda. Ancak buna da ortam müsait değil. Rant güzel, inşaat güzel…
KENDİ PLANINI İMHA EDEN KENTLEŞME ANLAYIŞI
İstanbul’u yönetenler nerede hata yaptı peki? Şöyle özetlenebilir. 17 Ağustos depreminden sonra afet ve kentsel dönüşüm adına belediyeler, STK ve üniversitelerin oluşturduğu ortak akıl bir master plan olarak önümüze geldi yıllar sonra. Geç olmuştu. 2009’da şehrin anayasası hükmündeki bu plan onaylandı. Ve plan şöyle diyordu. Şehrin orman alanlarının yüzde 46’sının bulunduğu Kuzey Ormanları bölgesi yapılaşmaya açılmayacak.
Ne oldu peki? Açıldı. Hem de hükümet-devlet eliyle, tamtamlar çalınarak. Üçüncü köprü, havalimanı, Kanal İstanbul, yol, köprü… Vaatler uçuştu, rant kapısı çalıştı. Şehrin mahrem alanları bu kadar ranta açık olunca, diğer bölgeleri kim tutabilirdi. Üstelik rüşvet çarkı zirveye çıkmış iken.
İSLAM MEDENİYETİ’NİN EN BÜYÜK ESERLERİ…
Kuzey ormanları bölgesinin yollara açıldı. İnşaatları da yeni baharda bir bir türer. Bu bölgenin yapılaşmaya açılması 7.5 milyona yakın yeni nüfus demek. 350 milyar dolar da hesaplanan proje rantı. Gerisini siz düşünün. Mütefekkir Hilmi Yavuz’un bir konferansındaki şu sözünü hiç unutmuyorum, “İslam Medeniyeti’nin en büyük eserleri ahlâk, hukuk ve estetiktir.” demişti. Evet, trafikten içinde oturduğumuz binalara, etrafımızda yükselen beton yığınlarına ve memleketin içinde bulunduğu duruma bakınca insanın içi acıyor. Çünkü ortada ne ahlâk, ne hukuk, ne estetik var. İktidarın bildiği ve konuştuğu tek dil var, yaşasın rant, gerisi teferruat…