[TARIK TOROS]
-Medya, Haziran 2013 Gezi Olayları’nda…
-Emniyet ve Yargı, 17-25 Aralık 2013’te…
-Seçmen, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde…
-Siyaset, 7 Haziran 2015’te treni kaçırdı.
Geçmiş olsun. Artık o treni bırakın geriye döndürmeyi… Durdurmanın, yavaşlatmanın dahi olanağı yok. Türkiye, sürekli artan bir süratle kaçınılmaz kaderine doğru yürüyor. Çuf çuf..
İstasyonda kalanlar kendi vicdanının önünü süpürse… Bir nebze teselli bulunabilirdi. Ne çare, şu dönemin tarihini yazanlar… İnsanlığın nasıl olup da tatile çıktığını hayretle kaleme alacaklar. Sonraki nesiller de okuyacak.
Misal… Tespit edilen:
-7’si cezaevinde 20 intihar var (yazıyla yirmi..!)
-5’i hakkında “öldürülmüş” olabileceklerine dair büyük şüpheler bulunuyor.
-Bunun dışında, 4 de intihar teşebbüsü olmuş.
Kapkara bir tarih kaleme alınıyor. Hepimiz de kare kare tespit ediliyoruz. Yakın ve uzak tarihin görmediği muazzam bir zulme imza atılıyor. Tribünler alkış kıyamet. Kirişler, kolonlar çatırdıyor. Koskoca bir toplum kendi içine çöküyor. Umarım kayıplar bugüne kadarkiyle sınırlı kalır. Ve umarım bu topraklardaki son soykırım olur. Umarım…
Darbe soruşturmalarında intihar eden subayla ilgili en az iki düzine yazı yazanlarda tık yok. O “onur intiharı” da bunlar “şunun bunun uydurması” mı?
-Bu ikiyüzlülük,
-Bu vurdumduymazlık,
-Bu umursamazlık,
-Bu intikamcılık,
-Bu faşizm yeter de artar!
Bizim… İçinde bulunduğumuz treni duvara çarptırmak için… Diktatör bir makiniste ihtiyacımız yok. Vagonlarda birbirimize düşmemiz yeter! Allah aşkına… Darbe soruşturmalarında yargılanan kişilerin;
-Ne pozisyonlarına, maaşlarına
-Ne ailelerine, oturdukları lojmanlara
-Ne çalıştıkları kurumlara,
-Ne sahibi oldukları medya organlarına,
-Ne de pasaportlarına…
Kimse dokunmadı.
Hukuk devletinde doğrusu da odur. Bugün… Adeta “bire bin” öç alınıyor, aç-susuz bırakma, ölüme terk etme de cabası. Tutuklu sayısı 34 bini aştı. Öncesinde cezaevleri boşaltıldı. Kamuda yüzbinlerce tasfiye var. Kimse yazıp çizmiyor ama… Daha büyük tasfiye, özel sektörde yaşanıyor.
Kişilerin işten atılması yetmedi, mesleki ruhsatları da iptal edildi. Hastaneden atılan bir doktorun, artık ülkede doktorluk yapması mümkün değil. Atılan bir öğretmen, bakkal dükkânı bile açamaz. Bırakın onu, markette tezgâhtar bile olamaz çünkü sigorta girişi yapmasının imkanı yok, çalışma hürriyeti iptal edildi. Bankadaki alın teri tasarrufuna tedbir konuldu, pasaportu iptal edildi. Mesleğimi başka ülkede yapayım deme şansı kalmadığı gibi, yiyecek aş, tutacak ev bulamıyor!
Bu hal… Yarı açık cezaevi haline dönmüş ülkede, ölüme mahkumiyet değil de nedir? Milyonlarca mağdur var. “Mağduriyet yok” denilerek, bunların dile getirilmesi de engelleniyor. Dile getiren, “onlardan” sayılıyor.
Anadolu kaplanlarının, dişiyle tırnağıyla kurduğu şirketler devlete devrediliyor. Bunu açıklayan bakan, yazan medya adeta çalmadan oynuyor. Mahallede bir sürur sürur.. Ülkenin en temiz holdingleri, en kirli isimlere peşkeş çekiliyor. Ülkede muhalefet yok! Olsa…
İşkenceyi araştırmakla görevli Meclis komisyonu başkanı, “Darbeciyi alnının çatından vururdum. İşkence yapılmadı, yedikleri tekme tokat” diyemezdi. Dese bile o koltukta bir dakika bile oturamazdı. Hoş, binlerce meslektaşı hukuksuz içeri tıkılan Baro başkanı da bu görüşe çok uzak değil. İşkence iddiaları ona da ulaşmamış.
Ali Bulaç, seçimlerden önce Saadet Partisi’nin yazarlarla buluşma toplantılarından birinde “Yolsuzluk, hırsızlık milletin umurunda değil. Süreç bunu gösterdi” demişti. Bugün zindanda ne diyor ne düşünüyor bilemiyorum. Sağlığı nasıl, merak eden kaç kişi var, onu da bilemiyorum.
Ahmet-Mehmet Altan, Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne, Ali Ünal, Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak, Gültekin Avcı, Mutlu Çölgeçen, Büşra Erdal, Ali Akkuş, Ufuk Şanlı, Mustafa Ünal, Vedat Demir, Atilla Taş, Murat Aksoy…
Ya isimleri bu kadar bilinmeyen;
Seyit Kılıç, Bayram Kaya, Cihan Acar, Bünyamin Köseli, Emre Soncan, Erkan Acar, Serhat Şeftali, Cemal Kalyoncu, Abdullah Kılıç, Habip Güler, Cuma Ulus, Hüseyin Aydın, Haşim Söylemez, Ali Akkuş, Yakup Çetin, Ahmet Memiş, Ercan Gün, Abdullah Özyurt, Ahmet Metin Sekizkardeş, Ahmet Yavaş, Alaattin Güner, Ayşenur Parıldak, Aytekin Gezici, Aziz İstegün, Bayram Parlak, Cihat Ünal, Cuma Kaya, Cumali Önal, Eda Şanlı, Erdal Şen, Faruk Akkan, Fevzi Yazıcı, Gökçe Fırat, Habip Güler, Hakan Taşdelen, Halil İbrahim Mert, Hüseyin Turan, İbrahim Balta, İbrahim Karayeğen, İsa Siyi, Kenan Baş, Lokman Erdoğan, Mehmet Kuru, Mehmet Özdemir, Murat Avcıoğlu, Murat Öztürk, Nuri Durna, Nurullah Kaya, Olgun Matur, Osman Yakut, Özkan Mayda, Resul Cengiz, Şeref Yılmaz, Tuncer Çetinkaya, Vahit Yazgan, Yakup Çetin, Yakup Şimşek, Zafer Özsoy, Yalçın Güler…
Bunlar, ciddi bir çabayla basında tarayıp bulabildiğim isimler… Gözaltına alındığı bilinen fakat sonrasında haber alınamayanlar var; Abdullah Katırcıoğlu, Bertan Golal, Emre Koçali, Erkan Büyük, Özcan Keser gibi…
Öte taraftan… Başta eski TRT Haber Koordinatörü Ahmet Böken olmak üzere, onlarca TRT çalışanının akıbeti… Bilmiyoruz. Avukat, köşe yazarı İrfan Sönmez, milliyetçi camianın yakından bildiği bir isimdir. Tutuklandığını yakınları haber verdi, bahseden kimse yokmuş.
Hangi birini yazayım. Emniyet, Yargı kapı duvar. Cezaevleri birer Yedikule zindanı.
Dikkat ettiniz mi, darbe öncesi tutuklananları unuttuk; Mehmet Baransu, Hidayet Karaca. Ki benim bahsettiğim sadece meslektaşlarım, gazeteciler… Yargıçlar, savcılar, polisler, akademisyenler, esnaflar, hayırseverler, ev kadınları, on binlerce nice vatandaş!
İçeride bir çift göz, dışarıda onarı gözleyen binlercesi. Her gün yarım sayfa makale döşeyenlerin satırlarında bunları göremiyorsunuz. Arada yazılarına parantez açanlar da Aslı Erdoğan veya Necmiye Alpay gibi birkaçını lutfen yazıp, öbürlerini görmez geliyor. “Sizi de ben mi savunacağım, bakın başınızın çaresine” diyor.
Hatta geçen biri daha da ileri gitti, “Savunmayın şunları” diye yazdı, yazabildi. Sanki… Meclis’e o bombaları bırakan F-16 pilotları onlarmış, insanların üzerine yürüyen tankların içinde bunlar varmış gibi.
Kapkara bir tarih kaleme alınıyor. Hepimiz de kare kare tespit ediliyoruz. Yakın ve uzak tarihin görmediği muazzam bir zulme imza atılıyor. Tribünler alkış kıyamet. Kirişler, kolonlar çatırdıyor. Koskoca bir toplum kendi içine çöküyor. Umarım kayıplar bugüne kadarkiyle sınırlı kalır. Ve umarım bu topraklardaki son soykırım olur.
Umarım.