ABDULLAH AYMAZ
Münazarat Risalesinde sorulan “Tembellik zindanına düşmemizin sebebi nedir?” sorusunun cevabını Üstad Hazretleri şevki kıran sebepler üzerinde duruyordu. Birinci engelin ümitsizlik olduğunu, çare olarak, buna karşı “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” ayetini bir kılıç gibi kullanılmasını söyledi.
İkinci engel olarak diyor ki: ”Sonra, çekişmesiz bir alan olması lazım gelen HAKKA HİZMET anlayışının yerini meylü’t-tefevvük yani başkalarından üstün olma ve herkesin başına geçme meylinin istibdadı hücuma başlar. Himmetin başına vurur, atından düşürür. Siz ‘Allah için olunuz.’ hakikatini o düşmana gönderiniz.”
İnsanda bulunan muzır madenler hükmündeki bazı duyguları şeytan çok işletir. Zaten bunlar, nefsin hoşuna da gider. Ama hayır işleri için bir araya gelenleri de çok rahatsız eder. Cemaatleri dağıtıp paramparça hale getirir. Bu çeşit duyguların çok iyi ıslah edilmesi gerekir. Önde görünme ve baş olma arzusu terbiye ve ıslah edilmezse, haksız olarak esas kabiliyet sahiplerinin konumunu ele geçirmek için çok ayak oyunları oynanır. Bu arzuyla yanıp tutuşanların çoğu oralara layık olmayan kabiliyetsizler oldukları için, hem başarısız olmuş olurlar, hem yerlerine geçmesinler diye başarılı kabiliyetleri hiç acımadan harcama yolunu seçerler. Böylelerin verecekleri zararlar yanında, sonra gelecek kabiliyetlerde ümit kırıcı büyük kayıplar da olur. Bu hastalığın tek çaresi İhlastır ve “Allah için olmaktır.”
Gerçekten bu hususta muhlis ve muhlas ruhlara hayran olmamak mümkün değildir. Ben 1980’li yılların kargaşası içinde fitne yaymaya çalışan faaliyetler karşısında problemi kökünden halleden bir ağabeyimizin şu sözlerini nakletmek istiyorum: “Eğer sizlerin herbirinizi kendimden daha iyi ve daha üstün konumlarda görmek istemiyorsam, Allah kahretsin!” dedi. Belki kelimesi kelimesine aynen aktarmış olamadım ama, son sözler aynen öyle idi. Ben yerimde dondum kaldım. Şaka değil, “İlahi kahır” söz konusu… İnsan bu sözü kendisi hakkında nasıl söyleyebilirdi… Demek ki, bu hususta kendisinden o kadar emindi… Böyle düşünen nezih insanların olduğu yerde problem diye birşey kalmaz. Üstad Hazretleri döneminde, böyle bir imtihanda birinciliği Hafız Ali Ağabeyimiz kazanmıştır. Gerçekten o, büyük ihlas kahramanlarındandı.
Tembellik zindanına düşmemizin üçüncü sebebi acelecilik hastalığıdır. Üstad Hazretleri bunu şöyle ifade ediyor: “Sonra da birbirine bağlı olan sebeplerdeki, basamakları atlayarak karıştıran acelecilik çıkar, himmetin ayağını kaydırır. Siz, ‘Sabırlı olun, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Cihad için hazırlıklı olun’ (Ali İmran süresi, 20. Ayetini) siper ediniz.
Üstad Hazretleri, Cenab-ı Hakkın insan kalbini Samed aynası, yani Kendi aşk ve muhabbetinin tahtı yaptığını; oraya başka şeylerin oturmasını istemediğini; fakat acelecilik, hırs, aşk-i mecazi ve siyaset gibi şeylerin kalbi parçalayıp oraya oturmalarına karşılık, darılacağını ve aksiyle tokat vuracağını söylüyor. Onun için acele iş yapanlar tokat yerler. Zaten acelenin şeytandan olduğu ifade edilmektedir. Yani şeytan aceleciliği kullanıp kalbe oturur ve yanlış işler yaptırır. Hırs da öyledir. Hırslı insanın gözü birşeyi görmez. Hırslı kimseler, haybet ve hüsrana uğrarlar; zarar üstüne zarara düşerler. Kalbe oturan aşk-i mecazi de öyledir. Onun için Nur’un birinci ve ihlaslı talebesi Hulusi Ağabeyimiz evlenecek gençlere: “Bu hususta gözünüzle değil, kulağınızla karar verin… Boyu posu, kaşı gözü hoşunuza gider kalbinize oturtursunuz. Sonra hiçbir ikaz dinlemezsiniz. Bu gözle verilen yanlış karardır. Hayat boyu cezasını çekersiniz. Ama sizi bilen ve sevenlerin tavsiye ettikleriyle evlenirseniz rahat edersiniz. Bu kulağınızla verdiğiniz güzel bir karar olur“ diyor. Siyaseti de, Allah için değil de sırf siyaset için yaparsanız onu alıp kalbinize oturtmuş olursunuz. Ondan sonra artık size partinizden bir şeytan bile gelse ona melek muamelesi yapar, ardından rahmet okursunuz. Eğer partinizden olmayan bir melek bile gelse ona şeytan muamelesi yapar arkasından lanet okursunuz… Onun için siyaseti bile, Allah için yapacaksınız, yoksa siyasetten uzak duracaksınız. (Zaman, Almanya)
İnsanda bulunan muzır madenler hükmündeki bazı duyguları şeytan çok işletir. Zaten bunlar, nefsin hoşuna da gider. Ama hayır işleri için bir araya gelenleri de çok rahatsız eder. Cemaatleri dağıtıp paramparça hale getirir. Bu çeşit duyguların çok iyi ıslah edilmesi gerekir. Önde görünme ve baş olma arzusu terbiye ve ıslah edilmezse, haksız olarak esas kabiliyet sahiplerinin konumunu ele geçirmek için çok ayak oyunları oynanır. Bu arzuyla yanıp tutuşanların çoğu oralara layık olmayan kabiliyetsizler oldukları için, hem başarısız olmuş olurlar, hem yerlerine geçmesinler diye başarılı kabiliyetleri hiç acımadan harcama yolunu seçerler. Böylelerin verecekleri zararlar yanında, sonra gelecek kabiliyetlerde ümit kırıcı büyük kayıplar da olur. Bu hastalığın tek çaresi İhlastır ve “Allah için olmaktır.”
Gerçekten bu hususta muhlis ve muhlas ruhlara hayran olmamak mümkün değildir. Ben 1980’li yılların kargaşası içinde fitne yaymaya çalışan faaliyetler karşısında problemi kökünden halleden bir ağabeyimizin şu sözlerini nakletmek istiyorum: “Eğer sizlerin herbirinizi kendimden daha iyi ve daha üstün konumlarda görmek istemiyorsam, Allah kahretsin!” dedi. Belki kelimesi kelimesine aynen aktarmış olamadım ama, son sözler aynen öyle idi. Ben yerimde dondum kaldım. Şaka değil, “İlahi kahır” söz konusu… İnsan bu sözü kendisi hakkında nasıl söyleyebilirdi… Demek ki, bu hususta kendisinden o kadar emindi… Böyle düşünen nezih insanların olduğu yerde problem diye birşey kalmaz. Üstad Hazretleri döneminde, böyle bir imtihanda birinciliği Hafız Ali Ağabeyimiz kazanmıştır. Gerçekten o, büyük ihlas kahramanlarındandı.
Tembellik zindanına düşmemizin üçüncü sebebi acelecilik hastalığıdır. Üstad Hazretleri bunu şöyle ifade ediyor: “Sonra da birbirine bağlı olan sebeplerdeki, basamakları atlayarak karıştıran acelecilik çıkar, himmetin ayağını kaydırır. Siz, ‘Sabırlı olun, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Cihad için hazırlıklı olun’ (Ali İmran süresi, 20. Ayetini) siper ediniz.
Üstad Hazretleri, Cenab-ı Hakkın insan kalbini Samed aynası, yani Kendi aşk ve muhabbetinin tahtı yaptığını; oraya başka şeylerin oturmasını istemediğini; fakat acelecilik, hırs, aşk-i mecazi ve siyaset gibi şeylerin kalbi parçalayıp oraya oturmalarına karşılık, darılacağını ve aksiyle tokat vuracağını söylüyor. Onun için acele iş yapanlar tokat yerler. Zaten acelenin şeytandan olduğu ifade edilmektedir. Yani şeytan aceleciliği kullanıp kalbe oturur ve yanlış işler yaptırır. Hırs da öyledir. Hırslı insanın gözü birşeyi görmez. Hırslı kimseler, haybet ve hüsrana uğrarlar; zarar üstüne zarara düşerler. Kalbe oturan aşk-i mecazi de öyledir. Onun için Nur’un birinci ve ihlaslı talebesi Hulusi Ağabeyimiz evlenecek gençlere: “Bu hususta gözünüzle değil, kulağınızla karar verin… Boyu posu, kaşı gözü hoşunuza gider kalbinize oturtursunuz. Sonra hiçbir ikaz dinlemezsiniz. Bu gözle verilen yanlış karardır. Hayat boyu cezasını çekersiniz. Ama sizi bilen ve sevenlerin tavsiye ettikleriyle evlenirseniz rahat edersiniz. Bu kulağınızla verdiğiniz güzel bir karar olur“ diyor. Siyaseti de, Allah için değil de sırf siyaset için yaparsanız onu alıp kalbinize oturtmuş olursunuz. Ondan sonra artık size partinizden bir şeytan bile gelse ona melek muamelesi yapar, ardından rahmet okursunuz. Eğer partinizden olmayan bir melek bile gelse ona şeytan muamelesi yapar arkasından lanet okursunuz… Onun için siyaseti bile, Allah için yapacaksınız, yoksa siyasetten uzak duracaksınız. (Zaman, Almanya)