ABDULLAH AYMAZ
Bir dost Nil kenarından aradı. “Yusuflara selam olsun” diyordu, bayramda… Hz. Yusuf’un zindanlarında yattığı ülkeden arıyordu… “Yahu kardeşim, evler doldu taştı. İlk defa karşılaştığımız, henüz yeni gördüğümüz bu insanlarla cat cat kucaklaşıyoruz. Hiçbir sun’ilik yok. Bu nasıl iş ve nasıl muhabbet böyle?” diye soruyordu. Ağabeyim bunu ben sana izah edebilirim; bu yaşanan, yaşanarak hissedilen bir durum.
Bir kaç sene önce Amerika’dan bir grubu Türkiye’ye getirip gezdiren bir arkadaş anlatmıştı. Bir program dahilinde Hizmetin müesseselerini geziyorduk. Yer yer evlerde misafir oluyorduk. Hakikaten müthiş bir muhabbet görünüyordu. Grubun, bu samimiyet çok dikkatini çekti. Ama içlerinden bir tanesi hep bir bit yeniği arıyordu. Bir Anadolu kasabasından geçiyorduk, artık duramayıp patladı “Olamaz böyle bir şey herşeyi kurgulamışsınız, aslında hepiniz birbirinizi tanıyorsunuz bu bir oyun!” dedi. Dedik ki “Burası Anadolu!.. İnsanımızın mayası temizdir. İşte buradan geçiyoruz. Bir program ve planımızda yok… Biliyorsun. Sen kendin bize de ki: ‘Şu kapının önünde durun ve kapıyı çalın.’ Bak bakalım ne göreceksiniz. Gerçekten bir yere geldik. “Peki inelim” dedi. İndik. Kapıyı çaldık. Bizi karşılayan ablamıza “Biz Tanrı misafiriyiz. Amerikalı misafirlerimizi gezdiriyoruz. Misafir kabul eder misiniz?” dedik. Emin olun, sevinçle hemen ‘Buyurun’ dedi. Hiç kimseye birşey demeden hemen çayı hazırlamaya başladı. “Belki karınınız açtır, yiyecek bir şeyler de ayarlayalım. Bakın yoldan geliyorsunuz aç olabilirsiniz. Biraz bekleyin hatırım kalır” mealinde sözler söyledi. Biz de anında dediklerini tercüme ediyorduk. O itirazcı dahil hepsi de şaşırıp kaldılar. Şimdi bu nedir?
Asırlardır işlene işlene İslami güzellikler farkına bile varmadan Anadolu insanının fıtratına nakşolmuş. Yani bunu, şuurlu olan islami hassasiyetlere sahip olanlar da böyle; bu durum söz konusu olmayanların çokları bile böyle yaşarlar. Artık güzel bir gelenek gibi olmuş. Ama siz bu insanlarımızı bilgilendirir, bunun bütün dünyadan ülkemiz ve İslamiyetimiz için ne manaya geldiğini anlatıp şuurlandırırsanız, çok büyük bir mana kazanır, örf ve adet olmaktan çıkar yüce bir ibadet haline yükselir. Aslında Cenab-ı Hak, kainatın mayasını muhabbetle yoğurmuştur. Bu durum Vedud isminin tecellisidir. Vedud ismi eğer cansızlara, hatta atom zerrelerine tecelli ederse, “Cazibe” olur. Çekim kanunu dediğimiz meselenin aslı budur. Ama Vedud ismi şuurlu varlıklarda tecelli edince, aşk ve muhabbet olur. Onun için: “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl/ Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl?” denilmiştir.
Ayrıca bilindiği üzere, Cenab-ı Hak, bir cemaati sevdiği vakit, Hz. Cebrail’ şöyle der “Ben onları seviyorum, sen de sev”. Hz. Cibril’de cihana seslenir. Böylece o cemaat hakkında yer yüzünde “Vudd” vaz olunur.
İşte konulup vaz’edilen bu vudd yani sevgi Vedud isminin özel tecellisidir. Onun için arkadaşlarımız, hiç ümit edilmedik yerlerde çok enteresan sevgi sellerine mazhar olurlar. İhtimal hesaplarına sığmayan tevafuklar içinde rastlanan bu sevgi mazhariyetleri, bunun göklerden gelen bir inayetle tahakkuk ettiğinin emareleridir. Şu anda, şu çok sıkıntılı süreçte bile dünyanın pek çok yerinde şahit olduğumuz olaylar bizleri hayretten hayrete sevkediyor. Övgü ve sevgiden yaratılmış Hz. Muhammed Aleyhisselama ümmet olduğumuz ve böyle bir hizmette bulunduğumuz için Allah’a hamd ediyoruz.