[MEHMET YILDIZ]
15 Temmuz sonrası Erdoğan muhaliflerine yönelik “cadı avı” sürüyor. Hiçbir hukuki gerekçe olmadan ilan edilen OHAL ve bu kapsamda çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile insanlar mesleklerinden ediliyor, gözaltına alınıp işkence görüyor ve mallarına el konuluyor, pasaportları iptal edilip yurtdışına çıkışları yasaklanıyor. Bugün de 50 bin memur hiç bir idari disiplin soruşturması yapılmadan mesleklerinden ihraç edildi. Aralarında vali, kaymakam, büyükelçi, hakim, savcı, doktor, akademisyen, gibi üst düzey bürokratlar da var.
Türkiye’de 1960 ve 1980 askeri darbelerinde bile ihraç edilen memur rakamları bu sayılara ulaşmamıştı. 15 Temmuz’dan bu yana ihraç edilen asker, polis, hakim, savcı ve diplomaları iptal edilen öğretmenlerle birlikte bu sayı 100 bine ulaşmış durumda. Türkiye’de özgürlükler askıya alınarak çalışma hürriyeti, basın hürriyeti yok edildi, en temel insan hakları olan mülkiyet hakkı, savunma hakkı, seyahat hakkı, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı ortadan kaldırıldı. Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi yok edilerek “düşman hukuku” devreye sokulmuş durumda.
100 BİN MEMUR SORUŞTURMADA 1300 OKUL KAPATILMIŞ
100 bine yakın memur hiçbir disiplin soruşturması yapılmadan işinden edilerek uluslararası çalışma sözleşmeleri ihlal edildi. En temel insan hakkı olan mülkiyet hakkı yok edildi. Hiç bir gerekçe gösterilmeden 1300 özel okul, hastane ve eğitim kurumuna el konuldu, kişilere ait 50 bin adet ev, iş yeri, arsa gibi gayri menkullere tedbir konuldu, milyarlarca liralık banka hesabına el konuldu, onlarca büyük firma ve şirkete el konuldu. Bunlar yapılırken terörün finansmanı diye uyduruk bir genel gerekçe üretildi. Halbuki bunların tamamı insanların alın teri ile kazandığı birikimlerden oluşmaktadır.
ONLARCA TV, GAZETE KAPALI, 111 GAZETECİ TUTUKLU
Onlarca TV ve gazete hukuksuzca kapatıldı, binlerce gazeteci işten atıldı, bugün itibariyle 111 gazeteci tutuklu. En ufak eleştiri suç sayılıyor ve muhalefete tahammül sıfır. Anayasal ve uluslararası bir hak olan lekelenmeme hakkı yok sayılmakta. Daha darbeyi kimin yaptığı bile belli değilken bir grup ve camia şeytanlaştırılarak esnaf, sanatkâr, futbolcu, ev hanımı, iş adamları darbe gerekçesiyle gözaltına alındı. Sivil toplum örgütlerine derneklere baskınlar yapıldı, cezaların şahsiliği ilkesi yok sayıldı. Hakları da gözaltında kararı olup da evde bulunamayanların eş ve çocukları, yakın akrabaları gözaltına alındı. On binlerce kişinin pasaportu iptal edilip el konuldu, yurt dışı çıkışlarına yasak getirildi. Kimin yaptığı bile ortaya çıkartılamayan bir darbe girişimi nedeniyle 100 binlerce insan mağdur edildi.
SİSTEMATİK İŞKENCE VE TACİZ YAPILIYOR
OHAL ile savcı ve kolluğa sınırsız yetkiler verildi, gözaltı süresi 30 güne çıktı. Bu nedenle çok büyük keyfi gözaltılar yaşanmakta ve gözaltılar cezalandırmaya dönüştürülüyor. Hiçbir hukuki gerekçeye ve delile dayanmayan iktidarın hazırladığı listelere göre keyfi gözaltı ve tutuklama kararları veriliyor.
KOĞUŞLARDA EZİYET, KAYSERİ’DE TOPLAMA KAMPI…
Gözaltına alınanlar insanlık dışı ortamlarda, insanlık dışı muameleye tabi tutuluyorlar, sistematik işkence uygulanıyor; dayak, tehdit, hakaret, cinsel işkenceler, aç bırakma gibi suistimaller devrede. Gözaltılarda ölümler yaşanıyor, yemek ve ilaç verilmiyor. 1 kişilik nezarethanelere 15 kişi konuluyor. Büyük spor salonları bu amaçla kullanılıyor, insanlar toplama kampları gibi bu mekanlara götürülüyor. Kayseri’de toplama kampı kurulduğu iddialarına günlerdir sorumlularından cevap yok.
Tüm bu hukuksuzluklar yaşanırken mağdurların avukatları da gözaltına alınmakta, baskı ve korku ortamı oluşturularak mevcut davalardan avukatların el çektirilmeleri sağlanmakta, vatandaşların en temel hakkı olan savunma hakkı da böylece ayaklar altına alınıyor.
“Soykırım, ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir.” diyor hukuk kitapları. Açın evrensel hukuka bakın… Türkiye hiç olmadığı kadar insan haklarının ayaklar altına alındığı bir dönemden geçiyor. Artık soykırım kelimesi bile tarife eksik kalıyor…
Türkiye’de 1960 ve 1980 askeri darbelerinde bile ihraç edilen memur rakamları bu sayılara ulaşmamıştı. 15 Temmuz’dan bu yana ihraç edilen asker, polis, hakim, savcı ve diplomaları iptal edilen öğretmenlerle birlikte bu sayı 100 bine ulaşmış durumda. Türkiye’de özgürlükler askıya alınarak çalışma hürriyeti, basın hürriyeti yok edildi, en temel insan hakları olan mülkiyet hakkı, savunma hakkı, seyahat hakkı, adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı ortadan kaldırıldı. Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi yok edilerek “düşman hukuku” devreye sokulmuş durumda.
100 BİN MEMUR SORUŞTURMADA 1300 OKUL KAPATILMIŞ
100 bine yakın memur hiçbir disiplin soruşturması yapılmadan işinden edilerek uluslararası çalışma sözleşmeleri ihlal edildi. En temel insan hakkı olan mülkiyet hakkı yok edildi. Hiç bir gerekçe gösterilmeden 1300 özel okul, hastane ve eğitim kurumuna el konuldu, kişilere ait 50 bin adet ev, iş yeri, arsa gibi gayri menkullere tedbir konuldu, milyarlarca liralık banka hesabına el konuldu, onlarca büyük firma ve şirkete el konuldu. Bunlar yapılırken terörün finansmanı diye uyduruk bir genel gerekçe üretildi. Halbuki bunların tamamı insanların alın teri ile kazandığı birikimlerden oluşmaktadır.
ONLARCA TV, GAZETE KAPALI, 111 GAZETECİ TUTUKLU
Onlarca TV ve gazete hukuksuzca kapatıldı, binlerce gazeteci işten atıldı, bugün itibariyle 111 gazeteci tutuklu. En ufak eleştiri suç sayılıyor ve muhalefete tahammül sıfır. Anayasal ve uluslararası bir hak olan lekelenmeme hakkı yok sayılmakta. Daha darbeyi kimin yaptığı bile belli değilken bir grup ve camia şeytanlaştırılarak esnaf, sanatkâr, futbolcu, ev hanımı, iş adamları darbe gerekçesiyle gözaltına alındı. Sivil toplum örgütlerine derneklere baskınlar yapıldı, cezaların şahsiliği ilkesi yok sayıldı. Hakları da gözaltında kararı olup da evde bulunamayanların eş ve çocukları, yakın akrabaları gözaltına alındı. On binlerce kişinin pasaportu iptal edilip el konuldu, yurt dışı çıkışlarına yasak getirildi. Kimin yaptığı bile ortaya çıkartılamayan bir darbe girişimi nedeniyle 100 binlerce insan mağdur edildi.
SİSTEMATİK İŞKENCE VE TACİZ YAPILIYOR
OHAL ile savcı ve kolluğa sınırsız yetkiler verildi, gözaltı süresi 30 güne çıktı. Bu nedenle çok büyük keyfi gözaltılar yaşanmakta ve gözaltılar cezalandırmaya dönüştürülüyor. Hiçbir hukuki gerekçeye ve delile dayanmayan iktidarın hazırladığı listelere göre keyfi gözaltı ve tutuklama kararları veriliyor.
KOĞUŞLARDA EZİYET, KAYSERİ’DE TOPLAMA KAMPI…
Gözaltına alınanlar insanlık dışı ortamlarda, insanlık dışı muameleye tabi tutuluyorlar, sistematik işkence uygulanıyor; dayak, tehdit, hakaret, cinsel işkenceler, aç bırakma gibi suistimaller devrede. Gözaltılarda ölümler yaşanıyor, yemek ve ilaç verilmiyor. 1 kişilik nezarethanelere 15 kişi konuluyor. Büyük spor salonları bu amaçla kullanılıyor, insanlar toplama kampları gibi bu mekanlara götürülüyor. Kayseri’de toplama kampı kurulduğu iddialarına günlerdir sorumlularından cevap yok.
Tüm bu hukuksuzluklar yaşanırken mağdurların avukatları da gözaltına alınmakta, baskı ve korku ortamı oluşturularak mevcut davalardan avukatların el çektirilmeleri sağlanmakta, vatandaşların en temel hakkı olan savunma hakkı da böylece ayaklar altına alınıyor.
“Soykırım, ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir.” diyor hukuk kitapları. Açın evrensel hukuka bakın… Türkiye hiç olmadığı kadar insan haklarının ayaklar altına alındığı bir dönemden geçiyor. Artık soykırım kelimesi bile tarife eksik kalıyor…