Onlar, çevrelerinde iffetli, namuslu ve müstağni insanları görmek istemez, onların mevcudiyetinden dahi rahatsızlık duymaya başlarlar. Onlar, bir iş yaparken, bir çevre oluştururken hep kendileriyle aynı zihniyete sahip olan insanları tercih eder ve böylece kendilerini güvene almak isterler.
Onlara göre çevrelerinde hep kendileri gibi düşünen insanlar bulunmalıdır ki yarın, öbür gün ayıpları görülmesin ve mesavîleri başkaları tarafından bilinmesin. Onlar, hırsızlık ve haramîliklerinin gizli kalmasını arzuladıklarından mesavîi mesavî olarak gören insanların içlerinde bulunmasına asla tahammül edemezler. Efendimiz’in beyanları içinde, temiz insanlar temizlikleri etrafında bir araya gelirken, kirli insanlar da kendi kirlilikleri etrafında bir araya gelirler. Evet, kirliler, ismet ve iffetleriyle yaşayan, sadakat ve fedakârlıktan ayrılmayan, her daim nezahetlerini koruyan insanları çevrelerinde istemezler.
Devlet yönetimini ele geçiren bazı kişiler, halkı soyup soğana çevirirken, kendi kasalarını doldururken, gayrimeşru yollarla elde ettikleri paraları başka ülkelerin bankalarında stoklarken meselâ şöyle diyebilirler: “Bizim güçlü olmamız lazım. Zira olur da, yarın biz bu imkânları kaybedersek, bir kere daha derlenip toparlanabilelim; mensup olduğumuz hizbi yeniden canlandıralım; parçası olduğumuz organizasyonu yeniden harekete geçirebilelim.” Bütün bunlar, bu ülkeye ihanet ölçüsünde zarar veren davranışların arkasında yer alan ve masum gibi görünen mülâhazalardır. Masum gibi göründüğünden ötürü de mütedeyyin insanlar bile bu tür yollara başvurabilirler. Fakat bu, düpedüz bir dalâlettir, düpedüz emanete hıyanettir. Bu tür yollara tevessül eden insanlar hiç farkına varmadan gelecekte yaşayacakları rezilliklere kendi elleriyle davetiye çıkarmış olurlar.
Eğer gerek onlar gerekse onları destekleyen kitleler bütün bunları umur-u siyasetin bir gereği sayıyor ve bunun ismine ilm-i siyaset diyorlarsa, büyük bir aldanmışlık içindeler demektir. Çünkü her şeyden önce siyasetin ahlâkî ve dinin prensiplerine uygun olması gerekir. Müslüman bir siyasetçi, idare ve siyaset adına Allah Resûlü’nün ve onun varislerinin izlediği yolu izlemek zorundadır. İnsanlığın İftihar Tablosu ve O’nun hakiki varisleri ise hayatlarını ciddî bir helâl-haram hassasiyeti içinde geçirmiş ve asla gayrimeşru alana adım atmamışlardır. Bu açıdan gayenin meşruiyetinin yanında vesilelerin de meşru olması adına kılı kırk yararcasına hassas hareket etmek gerekir. Özellikle zirveleri temsil edenler bu konuda hassas yaşarlarsa, hem çevrelerine güven telkin etmiş hem de başkalarına örnek olmuş olurlar. (Pırlanta Seçmeler)