AKP hükümetinin fonladığı Amsterdam Hukuk bürosu, ABD’de Fethullah Gülen Hocaefendi aleyhine Aralık 2015’te Tahşiye davası açmıştı. Pensilvanya mahkemesindeki davada, İstanbul’daki ana Tahşiye dosyasının üç sanığı şikayetçi olarak yer almıştı. AKP’nin, kendisine yönelik bir çok ‘darbe teşebbüsü’ iddialı kurgu dosyalar varken neden El-Kaide bağlantılı olduğu iddia edilen Tahşiye grubu üzerinden ABD’de dava açtığı merak konusu olmuştu.
Acaba AKP’nin taraf olmadığı tek dosya olduğu için miydi? AKP’li bakan ve iş adamları ile cumhurbaşkanının oğlunu ABD yargısı önüne şikayetçi olarak bile çıkarmaktan çekinildiğinden mi? Ya da aslında hepsi birer kurgu olan bu dosyalar ile ABD yargısı önüne şikayetçi olarak giderken şüpheli dönmek de olur muydu?
Bu soruların cevabının ‘evet’ olduğu yaklaşık 7 ay sonra biten davanın kararı ile ortaya çıktı. Çünkü Federal Hakim Robert Mariani, Tahşiye grubuna yönelik operasyonun sayın Gülen’in talimatı ile yapıldığı iddialarını temelsiz bulduğunu belirterek AKP’nin açtırdığı davayı reddetti.
ABD’li hakim, Tahşiye grubunun Gülen’in kendilerine operasyon yapılması talimatı verdiğine dair delil ortaya koyamadığını kaydetti. Uğradıklarını iddia ettikleri hak ihlalleri ile Gülen arasında kurmaya çalıştıkları bağlantının müphem (belirsiz) ve tesadüfi olduğu sonucuna vardı. Yani, Gülen’in sohbetinden sonra polislerin Tahşiyecileri gözaltına aldığı iddiasına dair hukuki bir delil yok. Federal hakim, ayrıca davacıların Gülen’in söylediği sözlerinin aslında başka anlamlar içerdiği anlamına gelen ‘köpek düdüğü’ teorilerini de kabul etmedi.
Dolayısıyla Gülen’in sohbeti ile yapılan operasyon arasında herhangi bir illiyet bağı bulunmuyor. Bu mantık ile, Samanyolu TV’de yayınlanan dizi repliği ile Tahşiye grubuna operasyon arasında bağ olduğu iddiası da çürümüş oluyor.
Bu hukuki gerekçeler ABD’deki davanın neden reddedildiğini açıklarken Türkiye’deki ‘paralel’ davanın ne kadar mesnetsiz, kurgu ve kumpas olduğunu göstermesi adına önemli. Çünkü sayın Gülen, ABD’deki yargılandığı iddialardan aynı şekilde Türkiye’de sanık yapıldı. Bu nedenle gerekçeler, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama açısından örnek teşkil edecek nitelikte. Normal, hukuku bilen hakimlerin bunu dikkate alması gerekir.
ABD yargısının bu kararından, Tahşiye grubunun AKP iktidarı tarafından kötü bir oyunda kullanıldığı anlaşılıyor. İktidar yargısının hayali, kurgu iddianameleri uluslararası hukuktan dönüyor. Evrensel hukukta ciddiye alınmayan bu iddialar nedeniyle Türkiye’de Hidayet Karaca ve polisler yaklaşık 2 yıldır tutuklu. Federal hakimin ‘kral çıplak’ diyen kararı, Türk yargısının iki yıldır süren tutuklu yargılamalarının uluslararası hukukta bir karşılığının olmadığını gösteriyor. İçeride sulh ceza hakimleri ve özel atanmış yargıçlarla götürülen bu kumpas dosyaları, daha ilk uluslararası hukuk sınavında çöküyor. Bu ülkenin Anayasa Mahkemesi’nin diyemediğini ABD yargısı gayet net şekilde söylüyor.
Sonuç olarak AKP iktidarı, bu ülkenin 50 milyon dolarını (bildiğimiz, açıklanan rakam bu) bir kumpas uğruna Amsterdam hukuk bürosuna verip milletin parasını çarçur etti. Ayrıca masum insanları mahkeme önüne çıkararak da hak ihlali yaptı. Ama bir kumpas iddiasını da bizzat kendi elleriyle çökerttiler. Bu açıdan tebrik edilesi. Umarız bu karar Türkiye’deki hakimlerin önlerindeki ciddiyetten hukuktan uzak dosyaya bir kez daha bakmalarına vesile olur.