Kruşçef, Nasır’a “Sina’da yürüyen yılanlardan dahi haberimiz var.” der. Daha 50’lerin dünyasında realite bu ise, bugünün dünyasında devletlerin, servislerin göz yumması, hattâ desteği dışında büyük çaplı terör eylemleri mümkün olmaz. Son dönemde el-Kaide ve IŞİD dahil, Müslümanlarla ilişkilendirilen terörün en önemli iki sebebi “Orta Doğu”nun haritasını yeniden çizme adına zemin hazırlamak, kitleleri buna ikna etmek ve İslâm’ın olduğundan farklı tanınıp bilinmesini sağlamak, bilhassa onu dünyadaki hakim sistem karşısında bir alternatif olmaktan bütünüyle çıkarmaktır. Yeşilköy’deki acı terör saldırısı, İsrail’le yapılan “Ayastefenos-Berlin” tipi anlaşmanın ve Rusya’dan “Affedin!” istirhamının gündemden düşmesine de hizmet ediyor.
İsrail’le ilişkiler, bilhassa “Müslüman ülkeler” ve tenkit-tepki-muhalefet temelli bazı İslâmî-ideolojik hareketler için bir turnusol kâğıdı, bir İsviçre çakısı gibidir. Bu çakıyı en fazla kullananlar -Kaddafi gibi- genellikle İsrailî kökenlidir de. Arabistan’da hemen her Cuma hutbesinde dakikalarca İsrail âdeta lânetlenir, Filistin için dualar edilir; fakat yönetimin İsrail zararına bir uygulamasını bilmiyoruz. Acı bir hadise de vardır önlerinde. Panislâmist ve Filistin davasında samimî bir lider olan merhum Faysal, Ekim 73 Yom-Kippur savaşından sonra Batı’ya uygulanan petrol ambargosunda başı çeker. Ülkesini ziyarete gelen Kissinger’ı çölde bir çadırda karşılar ve Kissinger’in petrol kuyularını bombalama tehdidine, “Biz, atalarımız gibi çölde hurma ve deve sütüyle idare ederiz. Siz petrolsüz yapabilir misiniz?” restini çeker. Fransız, Orta Doğu uzmanı Thierry Meyssan’a göre bu, “tam bir intihar”dır. Faysal, bu görüşmeden altı gün sonra yeğeni tarafından öldürülür.
“İdeolojik” ve retorikten ibaret İsrail karşıtlığını “Müslüman ülkeler liderleri” içinde kendi adına en verimli kullanan R.T. Erdoğan olmuştur. Erdoğan/AKP bu silahı öyle kullandı ki, Hizmet içi himmet-zekât-sadakaların İsrail’e gittiği yalanını dahi yaydılar ve Hizmet karşıtlığında vicdanlarını soğutmak için yalan ve iftira da olsa her bahaneye inanmak isteyenleri inandırdılar. Oysa, retorikteki İsrail karşıtlığının zirvesi olan Mavi Marmara’dan sadece 3 hafta önce Erdoğan iktidarı, İsrail’in OECD’ye kabulüne evet demişti. Mavi Marmara’dan sonra da Türkiye-İsrail ilişkileri bilhassa ticarî-ekonomik alanda İsrail lehine artarak devam etti. Geçen süre içinde, Güneydoğumuzda İsrail’in TÜSİAD’ı MAI ve TOBB’a bağlı TEPAV’la Nitelikli Sanayi Bölgesi kurulmasına yönelik işbirliği protokolü imzalandı. İsrail’e Mavi Marmara katliamına karışan komutan ve askerlerinin yargılanması gibi bir talebimizin olmayacağı garantisi verildi ve Mavi Marmara davasında İsrailli askerler için kırmızı bülten ve yakalama kararı çıkaran savcılar ve hakimlerin tamamı tayin kıyımına uğradı. Bu arada İsrail’e Arınç marifetiyle bir yıl arayla “Bizim sizin inancınıza ters hiçbir düşüncemiz olamaz. Sizi var kılan sebeplere asla karşı çıkmayız. Hükümetinizi tenkit ediyoruz diye lütfen bizi kınamayın. İsrail’in güvenliği için Türkiye iyi bir partner olabilir.” teminatları verildi. Ve, İsrail’e NATO merkezinde daimî bir ofis tahsisine de “evet” denilerek, “İsrail’in düşmanı benim de düşmanımdır; ona saldıran bana saldırmıştır.” ilanında bulunuldu. Zaten İsrail Dışişleri müsteşarlarından Alon Liel, 2003’te “Kemalizm Erdoğanizm ile güncellendi. Bu, İsrail’in ihtiyacı olan bir şeydi.” dememiş miydi?
Daha yakında İngiltere’de Jack Petchey Vakfı’nın açtığı güzel konuşma yarışmasında Filistinli bir kızcağız birinci oldu. Fakat İsrail’den gelen tepkiler üzerine yarışma komitesi kızın konuşma videosunu Youtube hesabından kaldırdı ve kızı yarışmadan diskalifiye etti. “Demokrat-özgürlükçü” kalemlerin buna bir tepkisi oldu mu bilmiyorum. İsrail, her kesim için bir turnusol kâğıdıdır.
(a.unal@yenihayatgazetesi.com)