NAZİF APAK
Zaman Gazetesi’nin kayyım eliyle gasp edilmesinden bir kaç ay önce ilginç bir hadise yaşanır. Havuz medyasının damat- evlat kısmında yönetici durumunda olan biri, Zaman’da görev yapan bir meslektaşına ulaşır. Ve der ki ‘Sizin gazete ile ilgili filan savcı bir hamle yapacak ve gazeteye kayyım atanacak.’
Dost uyarısını dinleyen kişi, bunun bir hukuk cinayeti olacağını düşünmektedir; çünkü şöyle inanmaktadır: Şayet bir medya grubuna el konacaksa, işe mutlaka havuzun sabah akşam yalan söyleyen ve ticari olarak sürekli zarar eden gruplarından başlamak gerekir.
Haksız da değildir aslında. Milyar doları aşan bir fiyatla satın alınan bir medya grubunun kamu bankalarından aldığı krediler ödenmemiş, faiziyle beraber borcu katlanarak ödenemez boyuta ulaşmıştır. Ayrıca 17/25 Aralık soruşturmalarında havuzun nasıl kurulduğu, paranın nasıl illegal yollardan toplandığı, minibüslerle para naklinin nasıl yapıldığı da bilinmektedir. Yandaş gazetelerin tamamının mali durumu kötü olduğu için kamu reklamları zorlanmış, buna rağmen açık kapatılamamıştır…
Havuz medyası yöneticisi itirazları gülümseyerek dinler; bu tür somut verilerin hiç bir önem taşımadığını ifade eder. Ve tartışmayı noktalayacak gelişmeyi aktarır. Anlattığına göre havuza bağlı gazete ve TV yöneticileri acil toplantıya davet edilmiş. Herkes de çağrılmamış o toplantıya. Katılımcılara, ‘Zaman’a el konacak, kayyım atanacak. Siz çıkacak tartışmalarda bu kararın doğruluğunu ispat etmeye yönelik argümanlar üzerine çalışın.’ Talimatı verilmiş.
Hangi savcının, hangi sulh ceza hakiminin kayyım için harekete geçeceği bilinmekte, olayın kılıfının iyi ayarlanması gerektiği yöneticilere telkin edilmektedir. Bu durumu gören havuzcu yöneticinin söyleyecek bir sözü yoktur ama tecrübesine binaen hukuksuz bir işin içinde olduğunun farkındadır. En azından vicdanını rahatlatmak için yıllardır tanıdığı meslektaşını ve dostunu uyarmayı düşünür. ‘Oradan ayrıl, sana da zarar gelir’ demek suretiyle vicdanındaki yükü kaldırmak ister.
Sabah akşam iftira üretmekle sorumlu dehlizlerde kayyıma kılıf bulma toplantısı aylar önce yapılır. Notlar alınır, kimin programlara davet edileceği tespit edilir ve beklemeye geçilir. El koyma meselesinin anayasaya aykırı olduğu, bunu yapanların bir gün yargı karşısında mutlaka hesap vereceği bilindiği için konuyu hukuk üzerinden tartışmamaya karar verilir. Önce psikolojik hazırlık yapılacak, küçük adamların tehditleri doğrultusunda yavaş yavaş kamuoyu anayasaya aykırı bu fiile kanıksatılmış olacaktır. Öyle de yapılır nitekim…
Aslında havuzda neler olup bittiği en ince ayrıntısına kadar biliniyor. İntikamcı bir yaklaşımla ‘paralel paranoyası’nı kimin köpürttüğü ve hangi devlet mekanizması ile hangi gazeteciler arasına köprüler kurulduğu ayağa düşecek kadar herkesin bilgisi dahilinde. Ankara bürosuna istihbarat servisi oda açabiliyorsa, dosyalar getirilip götürülüyorsa, istihbarattan aldığı bilgileri temsilci kaleme alıp kendi imzası yerine muhabir çocukların üzerine işi yıkıyorsa bu işler gizli kalabilir mi?
Bugün yapılan haksızlıkları acı acı izleyen, hatta onun bir parçası haline gelmenin utancını iliklerine kadar yaşayan insanlar, ortamın elverişli hale gelmesini bekliyor. Adliye binalarında savcılar, havuz medyasının yöneticileri ile bir bağ kurmuş durumda. Bir soruşturma başlatılacağı zaman paslaşmalar yapılmakta. Bu dar alandaki kısa paslaşmalar ilerde bazı hakim ve savcıların başını ağrıtacağı kesin. Bir gazetecinin daha ortada hiçbir şey yokken bazı konuları nasıl bildiği, bu bilgiyi ona kimin verdiği ilelebet gizli kalabilir mi? Bir zamanlar, ‘Bu Ergenekon sanıkları nasıl bu kadar pervasız davranmış da bu kadar suç izi bırakmış.’ diye herkes merak ederdi. Sebebi gayet basitti: İktidarda olmanın yol açtığı fütursuzluk.. Aynı kaderi şimdi Ak yargı, Ak bürokrasi, Ak medya yapmakta. Bir hakim cümle alemin içinde şöyle der mi mesela: Biz de biliyoruz bu yapılanların önemli bir kısmı hukuksuz; ama savaş halindeyiz…
Bazılarının suç dosyası her geçen gün biraz daha kabarıyor. Bir gün bu eziyet dönemi de sona erecek ve o gizli toplantılarda hangi planlamaların yapıldığı ortaya çıkacak. Olan, bu dönemin hiç bitmeyeceği rüyasına kapılanlara olacak; çünkü şu anki hukuksuzluğun parçası olan ama mesleki açıdan vicdan azabı çeken medya ve yargı mensupları bile gerçekleri anlatabilecekleri günleri bekliyor…