VEYSEL AYHAN
Bahçıvan alır eline paslı bir makası. Dayar merdiveni ağaçların yamacına ve başlar budamaya. Taze ve narin dallar… Yeni günyüzü görmüş yapraklar… Şebnem şebnem tebessüm eden sürgünler… Her ne varsa yerlere saçılır. Ortalık kurt dalmış bir koyun ahırına, kasap girmiş bir mezbahaya döner. İçiniz sızlar. Yüreğiniz burkulur.
Budanmasa ne olur?
Bazı dallar aşırı verimden kırılır.
Ağacın bazı kısımları dal yoğunluğundan güneş görmez, ışık almaz.
Meyveler küçük ve kalitesiz olur.
Taç kısımlar düzensiz gelişir.
Budama ekolojik bir gereksinim. Tabiatın vazgeçilmez bir unsuru.
Peki ya sosyoloji?
Her sosyolojik yapı doğar, gelişir ve büyür. Ölmemesi ve gelişmesini sürdürmesi için budama şarttır.
Tabiatta budamayı bahçıvan, sosyolojide kader yapar.
Ağaçlar budandığında yere düşen dallar pörsür ve çürür. Sosyolojide ise tohuma dönüşür. Her dal parçacığı yeni bir ağaca tohum olur. Her yaprak yeni tohumlara dayelik yapar. Budama sayesinde yaşlı ve kendini yenilemeyen dallar dökülür, kurtlanmış gövdeler ayrılır. Hormonlu dallar biçilir.
Ağaca uzaktan bakanlar o dev ağaç küçüldü hatta bitti sanır. Budamanın hikmetini bilmeyen ve bahçıvanı göremeyen paslı makasa takılır kalır. Paslı makasa saydırdıkça saydırır. Bilmez ki o paslı makası kullanan bahçıvandır. Bilmez ki budama bittiğinde yukarılarda gezen, ağaç dalların meydan okuyan paslı makasın yeri alet edevat kutusunun dibidir.
Budama mevsimi aşı mevsimidir de. Uzak durduğunuz kitlelerle, yabani sandığınız zümrelerle buluşma vaktidir. İhmal ettiğiniz mazlumlara eğilme sevincidir. Kader emsalsiz bir bahar için ağlarını örer. Sosyoloji yanlış komşulukları bozar, yeni birliktelikler hazırlar.
“Hakk şerleri hayreyler.
Zannetme ki gayreyler.
Ârif ânı seyreyler.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler.”
Ârif olmayansa gördüklerine bakar, üzülür. Dalların yirmişer yirmişer içeri girişine, yere düşüşüne, yoz ellerde örselenmesine üzülür. Bilmez ki onların her biri kadınıyla erkeğiyle ‘örnekleri kendinden hareket’in birer kahramanlık hikayesi olarak ayağa kalkacaktır. Himmeti kendi olan bireyler ‘Medrese-i Yusufiye’ vesilesiyle ‘himmeti milleti olan’ birer ‘sahabecik’ olacaktır.
Tüm bunlar Es’ad b. Zurâre’nin ardında bir Es’adcık olmak için değmez mi? Ukbe b. Amir’in ardında bir Ukbecik olmak için değmez mi?
Nesibecikler, Ümmü Umârecikler halinde hilalin diğer ucuna taht kurmanın bu kadarcık bedeli olmasın mı?
Kader bu muhteşem şehrayinin senaryosunu ilmek ilmek örgülemekte. Her şey bir bahar müjdesinden ibaret. Paslı makasın kesme cazırtıları bahar mevsiminin en sadık habercisi. İster inanın, ister inanmayın.
“Vallahi güzel etmiş.
Billahi güzel etmiş.
Tallahi güzel etmiş.
Mevlâ görelim netmiş.
Netmişse güzel etmiş.” (Tefviznâme)
v.ayhan@yenihayatgazetesi.com