Romanya Haber

Mgk Sabıkası – Nazif Apak

Meşhur 2004 MGK kararları imza tarihinden çok sonra kulaktan kulağa yayılmaktadır. Çok dar dairede dolaşan dedikoduya göre dönemin başbakanı Erdoğan ve kurul üyeleri ‘Cemaati bitirme eylem planı’na imza atmışlardır. Bu durum vitrindeki görüntüye ters bir fotoğraftır; çünkü AKP her fırsatta MGK kararları ile 28 Şubat arasında irtibat kurmakta, o kararlardaki hukuk dışı ve anti demokratik uygulamalara adeta meydan okumaktadır. İrtica suçlaması ile ordudan ihraç edilen kişilere ‘şerh koyduk’ diyerek MGK’nın hukuk dışı uygulamalarına karşı çıktıklarını tabana ballandıra ballandıra anlatan bir Ak Parti vardır o günlerde. Bu nedenle ‘eylem planına imza attılar’ dedikodusu inandırıcı gelmiyordu pek çok kişiye. Subayların irticai faaliyet iddiasıyla ordudan atılmasına direnen Ak Parti, ‘eylem planı’na niçin evet desin ki! Gerçi o şerh haberlerinin gerçeği yansıtmadığını iddia edenler de var; ama…
‘Eylem planı’ dedikodularının yaygınlaştığı o günlerde Erdoğan’ı cemaatten bir işadamı ziyaret eder. Laf lafı açar, ziyaretçi inanmadığı bu dedikoduyu da sorar. Sanki mahcup olmuştur sorunun muhatabı. Önce üzüntülerini ifade eder; ardından o günkü şartların ve dengelerin çok zor olmasını da vesile ederek kendi durumunu izah etmeye çalışır. Bana anlatılanlara göre karşısındaki kişi şaşırmış, hayal kırıklığını açık bir dille ifade etmiştir. Bu durum karşısında çok vurgulu bir şeklide kendini şöyle savunur Erdoğan: ‘Endişeye gerek yok. Ben Allah’a söz verdim; benim zamanımda hiç bir mümin zarar görmeyecek.’
Bu taahhüdünü başka insanlara da defalarca söylediği için bu satırları okuyanlar şaşırmamış olabilir. Asıl şaşırtıcı savunması şöyle: MGK’nın hiç bir yaptırım gücü yoktur; sadece tavsiye mahiyetinde karar alabilir. Asıl icraat yetkisi ve sorumluluk hükümettedir.’ Gerçekten de durum budur. MGK, anayasal bir yapı olmakla beraber ne mahkemedir ne de icraatın sahibi. Zaman zaman hükümetlere dayatma yapması demokrasi ve hukuk kültürümüzün zayıf olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim 2004 MGK kararları ile ilgili belge ve bilgiler ortaya çıktığında hükümet kendini, ‘O imzalar kağıt üzerinde kalmıştır, icraata yansımamıştır. Sorumluluk bizdedir, MGK’nın tavsiye dışında hiçbir yetkisi yoktur…’ gibi açıklamalar yapmıştı.
Peki ya şimdi! Daha düne kadar MGK’yı demokrasi üzerinde bir baskı unsuru olarak gören AKP, bugün ‘cemaat’e karşı (yarın kim bilir kime karşı) MGK’nın ipine sımsıkı sarılmakta. Belki de 2004’teki vaatlerine sadık kalmakta?
Halbuki Ak Parti, kamuoyuna neler vaat etmişti: MGK siyasetin gündeminden çıkacak, genel sekreterlik görevine sivil bir yetkili atanacak, her ay toplanma yerine iki ayda bir biraraya gelecek, gündemi siyasetin dışına çıkacak… bunlar icraata da geçirilmiş, hatta bununla övünç duyularak Türkiye’nin demokratikleşmesine örnek verilmişti defalarca… Sadece MGK da değil. Kırmızı Kitaptan, OHAL’den, askerlerin sivil halk üzerindeki baskısından vs. kurtulacaktı.
Şimdi hepsi çöp tenekesinde. Neden? O mekanizmalar Ak Parti aleyhine (ya da daha önceki siyasal İslamcı partiler aleyhine) kullanılıyordu. Kendileri çarkın başına oturunca dün anti demokratik dedikleri sisteme sımsıkı sarılarak yolsuzluk, rüşvet, anayasayı ihlal gibi iddiaları bastırmış oluyorlar. Geçenlerde Mümtaz’er Türköne soruyordu; bu ülkeyi yönetenler hakkında ABD’de çok ciddi suçlamalar var, bu konu milli güvenlik mevzuu değil mi diyordu. Haksız mı?
MGK kararlarının kimi zaman bambaşka mecralara kaydığı, hukuksuz işlere kalkan yapıldığı, hatta faili meçhul cinayetlere bile mesnet teşkil ettiğini diyelim ki siyasetçiler unuttu; askerler, özellikle de Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar, bu feci durumu nasıl hatırlamaz? Çiller dönemindeki bazı derin suçlar MGK kararlarına havale edildi ve suçların bir kısmı askerler üzerinde kaldı…
İktidar partisinin de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de MGK ile imtihanı pek çetindir ve hâlâ o defter açıktır, yara derindir. Bütün maziyi hafıza kaybıyla bir kenara bırakarak MGK, kendini mahkeme yerine koyar, siyasette birilerinin haset ve husumetine ram olmaya devam ederse büyük bir hata yapmış olur. İnanmayan, tarihin sabıka kayıtlarına bakabilir. Yanlışta ısrar edilirse korkarım onları da benzer bir akıbet bekliyor. Bugünler de geçecek çünkü…