VEYSEL AYHAN
Billur bir bardakta zemzem suyunuz var. İçine bir gram zifos sıçrıyor. İçmezsiniz. Bir damla asit sıçramış. İçmezsiniz. Bir kaşık çamaşır suyu eklenmiş. İçmezsiniz. Bir bakıyorsunuz ki içine bir miligram müskirat damlamış. İçmezsiniz. Ya bir de necaset sıçramışsa… Bardağı elinize almazsınız.
Müslümanlık asli olarak zemzem suyu kadar berraklık isteyen bir din. Ve biz dünyaya bir bardak zemzem suyu gibi tertemiz geliriz. Sonra davranışlarımız o suyun keyfiyetini bozar.
Yalan bir lafz-ı kâfirdir. Ben yalan söylediğim zaman işte o zemzem saffetindeki karakterimi telvis ederim. Gıybet ettiğimde o zemzem asliyetindeki kâseme ‘kokmuş bir ceset akıntısı’ damlatmış olurum ve kâsem kararır. Geçtiğim yerlere kötü kokular saçarak dolaşırım. Kafir ve münafık sıfatlarıyla haşir neşir oldukça başkalaşır dezenformasyon geçiririm.
Goril olup müminlere saldırmak
Mümindir ama fetvasını bulup yolsuzluk yapar ama hırsızlık olmadığına inanır. Rüşvetin adı hediyeye dönüşür. Hakaret ve iftira ucuzlar. Milyonlarca insana hakaret eder. Müminleri küfürle ittiham eder. Tüm bunlar o kişiyi dönüşü olmayacak bir şekilde başkalaştırır. Kimi zaman goril kimi zaman kurt adam olup müminlere saldırır. Kimi zaman vampirleşip masum kanı emer. Ve ‘ahsenü-l halikın’ iken ‘esfeli-i safilin’e iner.
Erkektir sakal bırakır, kadındır başını örter. (Bunları samimiyetle yapanlar konumuz değil.) Müslümanım der ama yalan söyler. Patrondur, namaz kılıyordur ama işçisine zulmeder. İslam’a saygısı varsa işçisine ‘yediğinden yedirmesi’ gerekir ama böyle durumda kriteri Müslümanlık değil piyasa şartları olur. Oruç tutuyor ama haram yemeye bir fetva bulur. Sözünde durmaz ama ağzından inşallah eksik olmaz. Haksız komisyonları özenle istifler ama para saymaya besmele ile başlar. Haksız kazanç edinir ama sorduğunuzda ‘günümüz koşulları bunu gerektiriyor’ der. Yaptığı yolsuzluğu ve hortumlamayı bir kısım kuruluşlara bağış yaparak kendince nötrler.
Nargile dumanında namaz
Müslümanlık görüntüsü şekle indirgenince faiz lekeli cübbe, diskoda uçuşan türban, nargile dumanlarında kaybolan namazlar normalleşir. Bu tehlikelerden kimse azade değil. Mümin olmak garanti altında olmak değil. Şeklen Müslüman ama ruhen münafık ve kâfir ahlakına sahip olmak o kadar adiyattan ki…
İslam’ın geleceğini tehdit eden en büyük tehlike ne yazık ki ne dış güçler ne de üst akıl falan gibi safsatalar. Yukarıda sıraladığımız dış görünüşle maskeli küfür ve nifak sıfatları. Bu sıfatlarla İslam’ı temsil edenler kendilerine bakanlar için içi odun veya alçı, ruhsuz vitrin mankenleri olmaktan öte anlam ifade etmiyor.
Konuyu özetleyen eden anekdotu geçenlerde gazetemiz yazarı Ahmet Kurucan naklediyor:
“Hadise bir bankada geçiyor. Tezgâhın bir ucunda ileri yaşlarda sakallı bir hacı amca, karşısında ise kadın bir memure. Amca kadın memurenin işini yaparken sol elle su içmesine şahit oluyor. Hemen ‘emri bi’l-maruf nehyi ani’l münker’ vazifesini ifaya durur: Kızım!.. Sol el ile yemek içmek günahtır. Sağ elinle içsene! Bu uyarıyı alan memure kadın hacı amcaya manalı bir bakış atfeder ve derin bir iç geçirir. Aklı ile vicdanının aynı noktada buluştuğu andır bu an. Ve dilinden şu cümle dökülür:
-Hacı amca! Sağ elimle senin alacağın faizi hesaplıyordum, onun için sol elimle yudumladım suyumu!”
Bu formatın masum olanını ise akademisyen Abdulkadir Civan naklediyor: “Sevdiğim yaşlı bir kadının günlük programı: Sabah namazından sonra Haşir, öğleden sonra Yasin, ikindiden sonra Amme, akşamdan sonra Survivor.”
v.ayhan@yenihayatgazetesi.com