Hizmet Hareketi ile gönül bağı olan işadamı ve esnaflara yapılanlar soykırımdan farksız. Okudukları kitap, üye oldukları dernek ya da vakıf sebebiyle evlerinden sabah 05.00’te polis ordusu ile alınıyorlar. Fakir talebeye yardım ettikleri için terör örgütü üyesi olmakla itham ediliyorlar.
Caniler, tacizciler ve canlı bombalar elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşırken, hayırseverlikten suç örgütü icat etme telaşına düşenlerin attığı her adım suç, yaptıkları her işlem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dönecek kadar vahim ihlâllerle dolu. AİHM içtihatlarını iktidar ve avanelerinin kale almadığı aşikâr. Tanıyan herkesin dürüstlük ve faziletine kefil olacağı işadamlarının Emniyet ve Adliye’de muhatap olduğu muamelenin kör-topal cari hukukla da alakası yok. AKP iktidarında, 28 Şubat mazlumiyetinden ders çıkarıldığına dâir emareye rastlanmıyor. Maatteessüf, cunta devrinin zalimlerine rahmet okutturacak hukuk cinayetleri taammüden işleniyor.
76 yaşında tevkif edilen işadamı Halit Dumankaya’nın Emniyet ve mahkemede hangi suallere muhatap olduğu Yeni Hayat’ın sürmanşetinde ve ekonomi sayfalarında anlatılıyor. Sadece şu sual bile maksadın bağcıyı dövmek olduğunu ele veriyor: “2008-2016 arasında yurt dışı giriş-çıkış kayıtlarınız tespit edilmiştir. Bahse konu olan seyahatlerinizin sebebi nedir? Bu seyahatleri kimlerle gerçekleştirdiniz? Açıklayınız.”
Savcı bey, şaka yapmıyor. Ciddi ciddi cevap bekliyor: “Niye yurt dışına çıktınız?” Bırakın işadamını, herhangi bir kişiye seyahat sebebi sorulabilir mi? Seyahat hürriyetine tahdit konuldu da haberimiz mi yok? 1980 evveline mi döndük? Dolar taşımak, seyahat etmek izine mi tâbi? Kuzey Kore mi olduk? Bir işadamına niçin yurt dışına gittiğini sormak, fırıncıya ‘niye ekmek satıyorsun?’ demek kadar sakil kaçıyor. Erbab-ı ticaret ne kadar seyahat ederse dünya ticaretine o kadar dahil olabilir. Merhum Turgut Özal, iş âleminin bu yönünü zayıf bulmuş, resmi temaslarında işadamlarının da bulunmasını temin etmişti. Hali hazırda seyahatten suç delili aranıyor.
Rüzgara göre yön bulan mahkemeler, Ceza Muhakemesi olmasa bu kadar dolambaçlı yola da ihtiyaç hissetmeyecek. On binlerce kişiyi yaka paça parmaklıkların ardına yollayacaklar. Demokrasiden bahsediyorsak işadamı ya da memurun burs veya zekatı sorgulanamaz. İsmi üzerinde bağış. Herkes dilediği yere aynî veya nakdî yardımda bulunabilir. Hizmet Hareketi mensuplarının temel hak ve hürriyetlerini çiğneyen mahkemeler, aynı gerekçelerle cami dernekleri ile hayır maksatlı vakıfların bütün hizmetlerini suç örgütü gibi mütalaa edilir. Böyle bir bu akıl tutulmasına topyekûn karşı çıkmazsak yarın iktidarın hoşnut olmadığı farklı işadamı, dernek, gazete ve televizyonlar da mağduriyetler yaşayabilir.
Ümit vesilesi aradığımız şu günlerde Hacı Boydak’ın Sincan Cezaevi’nden yazdığı mektup dışarıdaki herkesin yüreğine su serpti. Mektuptan bir-iki satır paylaşayım: “Bizleri merak etmeyin. Burada herşey yolunda. Her anın tadını çıkartmaya çalışıp değişik bir dünyanın da olduğunu fark ediyorum. 24 saat yetişmiyor aktivitelere.”
Öyleyse haklı mücadelenin hatırına 8 değil, 18 saat çalışmaya devam…