“Türkiye artık bir demokrasi değil. Demokrasi, seçimle gelinen değil, gidilen sisteme denir. Burası artık Mübarek’in Mısır’ı, Marcos’un Filipinler’i. ”
“2019’da cumhurbaşkanlığı seçimi var. Muhalefet beş hafta kala adını bilmediğimiz bir aday çıkaracağına, şimdiden kitlelere hitap edecek birini aday göstermeli.”
Savunduğu renkli fikirler ve farklı çıkışlarıyla tanınan Liberal Demokrat Parti Başkanı Cem Toker, Türkiye’nin mevcut durumunu Yarına Bakış’a değerlendirdi. Türkiye’nin artık bir demokrasi ülkesi olmadığını savunan Toker, “Türkiye artık Mübarek’in Mısır’ı, Marcos’un Filipinleri. Ortadoğu diktatörlükleriyle birlikte anılan bir ülke haline geldik.” dedi. Basın üzerindeki baskılarla birlikte Türkiye’nin demokrasi liginden uzaklaştığını vurguladı. Alternatif olarak yine AKP’nin içinden çıkacak bir oluşumu adres gösteren Toker, muhalefete ise sert eleştiriler yöneltti. Özellikle 7 Haziran-1 Kasım arasında tarihi bir fırsatın kaçırıldığını anlatan Toker’e göre suçlular CHP ve MHP.
7 HAZİRAN TARİHİ BİR FIRSATTI
7 Haziran sonrası dört partili bir Meclis oluştu. O günkü açıklamalarınızda bunun çok büyük bir şans olduğunu söylemiştiniz. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında muhalefetin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhalefetin yatacak yeri yok! 7 Haziran tarihi bir gündü. Bir daha da kolay kolay yakalanmayacak bir fırsattı. Bence bir demokraside Meclis’te çoğunluk olmak, iktidarda olmaktan daha önemlidir. 8 Haziran sabahı böyle bir tablo vardı Türkiye’de. İktidar AK Parti’de kalsın, bana yüzde 60 Meclis çoğunluğu verin yeter. Gerekirse iktidarın tüm yetkilerini elinden alabilirim. Çünkü milli irade benim; kabine değil, iktidar değil, Davutoğlu değil. Muhalefetin esas hatası, Meclis Başkanlığı seçimini AK Parti’ye kaptırmaktı. Bu sayede Meclis çalıştırılmadı. Burada MHP’nin katı duruşu zaten belli.
Peki, CHP’nin hiç suçu yok muydu?
CHP’nin suçu da şuydu: 45 günlük hükümet kurma sürecinde bence Erdoğan, Davutoğlu’na “Kılıçdaroğlu ile görüş, heveslendir, ama asla koalisyon kurma. Vakit geçir, oyala.” gibi şeyler söyledi. Çünkü Kılıçdaroğlu yanıp tutuşuyordu, ben bir nesil sonra CHP’yi iktidar ortağı yapacağım diye. O yüzden her türlü tavizi vermeye hazırdı. Davutoğlu yukarıdan aldığı talimatla 45 günlük sürenin 32 gününde Kılıçdaroğlu’nu gayet güzel oyaladı. “Görüşmelerimiz müthiş bir demokratik manifestoya dönüşüyor.” gibi saçma beyanatlar da verdiler. 30 küsur gün sonra Kılıçdaroğlu çıktı, “Bize hiçbir zaman koalisyon teklif edilmedi.” dedi. Kılıçdaroğlu’nun üçüncü gün çıkıp, “Bunlar bizi oyalıyor, koalisyon teklif edecekleri falan yok.” demesi lazımdı. Cumhurbaşkanı’nı da zor durumda bırakarak görevi almalıydı.
Son zamanlarda yaşanan, Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları, anayasayı tanımama gibi somut vakalarda muhalefet üzerine düşeni yaptı mı sizce?
Türkiye özgürlükler, adalet ve demokrasi sıralamalarında dibe çöktükçe muhalefet de zayıf görünmeye başladı. Çünkü susturuldular. Alo Fatih’leri kulağımızla duyduk. Ama yine de muhalefet çok daha fazla şey yapabilirdi. Bugün Meclis’te kolay kolay siyaset yapılmıyor. Halkı da içine çekerek, vekillerin adliyelerde olmaları lazım. Cezaevlerinin önlerinde olmaları lazım. Bunların yerine sadece salı günleri yayınlanan tiyatroyu görebiliyoruz. Yaşanan hadiselerde genel başkanlar vekilleri yönlendirmeliydi.
HÜR BASININ OLMADIĞI ÜLKEDE HÜR SEÇİM DE OLMAZ
CHP’li Dursun Çiçek, Hizmet Hareketi’ne yakın basın kuruluşlarına desteğe giden vekillerin, “Bizim de içimize sinmiyor ama genel merkez görevlendiriyor.” dediğini iddia etti. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Ergenekon sürecinde yaşla kurunun aynı sepete atıldığını, hukukun o zaman da ayaklar altına alındığının farkındayım. Ama iki yanlış bir doğru yapmaz. Bugün iktidarın yaptığı yanlışlara o süreçte büyük yanlışlar yapıldı diye göz yumulması ülke demokrasisine ihanettir.
Demokrasi ve hukuk açısından ülkenin mevcut durumunu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye artık bir demokrasi değil. Demokrasi, seçimle gelinen değil, gidilen sisteme denir. Burası artık Mübarek’in Mısır’ı. Marcos’un Filipinler’i. Ben artık sandık-seçim vs. günlerin geçtiğine inanıyorum. Kuzey Kore’de de seçim oluyor. Küba’da da, Nijerya’da da oluyor. Açıkçası bugün Türkiye için net bir çıkış görmüyorum. Ben bu zihniyetin sandıkla gittiğini görmeyeceğim. Başka türlü giderlerse de Türkiye adına üzücü olur. Şu an Türkiye, Ortadoğu diktatörlükleriyle birlikte anılan bir ülke haline geldi. 20 kanalın 18’i sahiplenilmişse, muhalif kanallar uydudan atılmışsa orada referanduma gitmenin bir anlamı olmaz. Her seçimi kazanırsın. Basın özgürlüğü olmayan ülkede seçim özgürlüğü olur mu?
Çıkış yolu yok mu?
Alternatif AK Parti’nin içinden çıkabilir. En güzel çözüm o olabilir. Sağduyulu, aklı başında birkaç insan bir mesaj gönderebilir. O kadar omurgalı insan vardır herhalde. Üç sene sonra cumhurbaşkanlığı seçimi var. Muhalefet 2014’teki gibi, beş hafta kala adını bilmediğimiz bir aday çıkaracağına, şimdiden kitlelere hitap edecek birini aday göstermeleri lazım.
Başkanlık sistemi çare olur mu?
Alakası yok. Dünyada hiçbir ülke, diktatörlükle yönetildiğini söylemez. Kuzey Kore’deki de başkanlık sistemi falan diyor, bizim şartlarımız farklı diyor kendi kendine. Kuvvetlerin birbirinden net olarak ayrıldığı ve birbirleri üzerinde denetim imkânına sahip olduğu bir başkanlık sistemi gelirse belki rahatlatabilir. Bugün başkanlık sistemi isteyen parti ise, ne kuvvetlerin ayrılmasını ister, ne gücünün denetlenmesini veya dengelenmesini. Türkiye’de yürütme erkinde sorun yok, esas sorun seçim sisteminde. AK Parti neyi istedi de yapamadı bugüne kadar?
Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi partiyi eleştirmeye başlayan kesim için ne düşünüyorsunuz? Ümidiniz var mı?
Denize düşen yılana sarılır. Önce demokrasi için en büyük tehditten kurtulmamız lazım. Bizi kimin kurtaracağına şu anda bakacak durumda değiliz.
‘ZARRAB OLAYININ TÜRKİYE İLE ALAKASI YOK’ DEMEK KOMİK
İddianamede iki ülkenin adı geçiyor: İran ve Türkiye. Türk şirketlerinin isimleri de geçiyor. ‘Türkiye ile alakası yok’ demek komik. Bankalarımıza milyarlarca dolar ceza gelecek. Bazı Türk siyasetçiler için uluslararası tutuklama kararı çıkacaktır.
ABD, ERDOĞAN’A ‘GELME’ DEMEK DIŞINDA HER ŞEYİ YAPTI
Obama “Umduğum gibi değilmiş.” dedi, “Ben onu bir şey sandım.” dedi. “İstenmeyen misafir.” gibi şeyler söyledi. Şu an ABD’de Erdoğan’ın isminin üstü çizilmiş. Bu o kadar net ki, adamlar “Gelme!” demek dışında her şeyi yaptılar.
ÖMER KESKİN İSTANBUL (Yarınabakış)