Fevzi, Yakup, Tibet, Nazlı, Ahmet, Mehmet, Tuğrul, Selahattin, Marwa, Deniz: Hukuk Mu Dediniz!

YORUM | BÜLENT KORUCU

Bekri Mustafa’yı mahalleye imam yapmışlar. Bir cenazenin namazını kıldırdıktan sonra kulağına eğilip şöyle demiş: öte tarafta dünyanın ahvalini sorarlarsa, ‘Bekri Mustafa’yı imam yaptılar’ de onlar gerisini anlar. Hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, bağımsız yargı gibi kelimelerin Türkiye’de bir anlamı olmadığını görmek için yukarıdaki isimleri internette aratın, karşınıza çıkan haberlerden rastgele okuyun. Sonra ışıkları kapatın, yorganı kafanıza çekip dua edin.
Üst başlıkta saydığım isimler son bir haftada mahkemelerin konusu olan dosyalarda adı geçen isimler. Size kolaylık yapıp dosyaları hakkında kısa özet geçeyim:
Fevzi Yazıcı, Zaman Gazetesinin uluslararası ödüllü görsel yönetmeni. Alanındaki en iyilerinden olduğunu meslektaşları da kabul ediyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Hakkındaki suçlama Zaman Gazetesi’nin televizyonlarda yayınlanan bir reklam filminin danışma toplantısına katılmak. 15 Temmuz’dan 9 ay önce yayınlanan reklam filmindeki gülen bebeğin darbe için sübliminal mesaj verdiği gibi absürt bir iddianın mağdurlarından. Son duruşmada ifadesini başka bir hukuksuzluğu izah etme çabasına ayırdı. Savcılık eliyle hazırlanan ve ABD’deki Reza Davasına bile servis edilerek rezil olunan belgenin sahteliğini ispat etti.

Fransa Devlet Başkanı Macron’dan sonra Merkel de bastırdı ve vatandaşı gazeteciyi kurtardı. Dayısı olmayanlar içerde yatmaya devam edecek.  Demirtaş, önceki günkü duruşmada şöyle demişti: “Arkadaşlarım bana bir müjde verdi de, Sayın Başbakan Binali Yıldırım gazeteci Deniz Yücel ile ilgili ‘Bir iki güne kadar iyi haber çıkacak’ demiş. Ben o mahkemenin yargıcı olsam yerin dibine girerim.” Sizce girer mi? Hiç sanmıyorum, ar perdesi yırtılalı çok oldu…

 


Yakup Şimşek, Zaman’ın Halkla İlişkiler direktörü. Yaptığı bütün iş söz konusu reklam için ajansla televizyonlar arasında köprü olmak, reklam satın alması yapmak. O da ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı. Son duruşmada mahkeme başkanı ile yaşadığı şu diyalog her şeyi anlatmaya yetiyor. “Bir reklam filmi nedeniyle müebbetle yargılanıyorum, siz 1 dakika süre verip savunmamı bitirmemi söylüyorsunuz.” Bu isyanı da işe yaramadı ve mahkeme başkanı savunmasının uzun olduğunu belirtip kestirdi.
Tibet Sanlıman, söz konusu reklamı hazırlayan ajansın sahibi. Zaman Gazetesi’nin bir çok reklam filminin altında imzası var. Beraat etti. Yargılanması bile skandaldı, ancak Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek’in ağırlaştırılmış müebbet aldığı bir yerde reklamın müellifi olarak beraat etmesi kararların adama göre verildiğinin açık delili.
Nazlı Ilıcak, hayatı darbelerle mücadeleyle geçmiş bir gazeteci. 27 Mayıs’ta tutuklanan babası için başlatttığı mücadele her darbede sürmüş. 12 eylülde gazetesi 3 kez kapatılmış, kendisi üç ay Sağmalcılar Cezaevinde tutuklu kalmıştı. Buna rağmen o zamanki yazıları cımbızlanarak darbe teşvikçisi gibi sunulmaya çalışıldı. Avukatı 30 yıl önceki bir yazının bugünkü yargılamada ne işinin olduğunu sordu. Zaten cevabı olmayan bir soruydu. 28 Şubatta Andıç Skandalını ortaya çıkaran, 27 Nisana kafa tutan bir aktivist ama 15 Temmuz’dan ağır müebbet aldı. Hem de Ahmet ve Mehmet Altan’la birlikte sübliminal mesajla darbeye destek vermekten. 28 Şubatta onun arkasına sığınan siyasi kadro bugün onu mahkum ettirdi.
Mehmet Altan da kimsenin göremediğini görebilen savcı ve yargıçların kurbanı olarak ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı. Bir akademisyen ve gazeteci olarak darbelere karşı duruşu biliniyor. Fakat yargıçlar bilmek istemiyor. Bildiklerini sandıkları da duruşmaların absürtlüğünün göstergesi olarak kayıtlara geçti. Mahkeme Başkanı, “Darbelerin Ekonomisi’ diye kitap yazdınız, buna rağmen neden 15 Temmuz darbesini kestiremediniz?” sorusuyla malumatfuruşluk yapıyor, lakin kitabın öyle bir şey olmadığının bilmiyor. Mehmet Altan, Anayasa Mahkemesi’nin hakkında verdiği ihlal kararının aslında beraat anlamı taşıdığını belirterek, “Yüce Divan’da yargılansaydım üç kez beraat alırdım” dedi. AYM’nin kararını bile uygulamayan mahkeme, kendinden bekleneni yaptı!
Ahmet Altan’ı anlatmak için fazladan cümle kurmaya gerek yok. Ağırlaştırılmış müebbet cezası açıklanmadan önce mahkemeye şunları söyledi: “Ben yüzlerce kez yargılandım. Askeri vesayet, 28 Şubat davalarında ve DGM denilen ucubelerde yargılandım. İlk defa Anayasa suçu işleyen mahkeme ile karşı karşıyayım, Bildiğim kadarıyla ne Osmanlı, ne Cumhuriyet tarihinde bunun bir benzeri yok. Bu hukuk dışı, yasa dışı Anayasa dışı eylemlerden yolculuktan vazgeçmek herkes için daha hayırlı olacaktır. Hangi zorba haksız uygulamalarla muhaliflerini  cezalandırdıysa, aynı cezalarla kendisi de karşılaşmıştır. Giyotine gönderen giyotine gitmiş, hapseden hapsedilmiş, sürgüne yollayan sürülmüştür. Zorbaların verdikleri cezalar, kendi kader haritalarında da ulaşılacak bir menzil olarak işaretlenmiştir. Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki: Ben hapishanede ölmeye hazırım. Ve size soruyorum: Ya siz? Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek.”
Şükrü Tuğrul Özşengül, Polis Akademisi emekli öğretim üyesi. Sosyal medyayı  aktif kullanan, orada ünlü olduktan sonra televizyon programlarına çağrılan bir isim. “Havada darbe kokusu var” twitinden dolayı suçlanıyor. Birlikte yargılandığı yedi kişiden hiç biri ile eşleştirilememiş. Bir torba dava düşünün, üç kişiye bir suçlama, diğer üç kişiye başka bir suçlama. Yedinci kişinin iki grupla da alakası yok ama beraber yargılanıp ağır müebbet alıyor. Hukuk alakasız şeylerin doldurulacağı bir bohça değil oysaki…
Selahattin Demirtaş, HDP eş genel başkanı iken tutuklandı. Hakkında 142 yıl hapis cezası isteniyor. Hangi mahkemede yargılanacağına karar verilmesi bile aylar sürdü. 4 Kasım 2016’dan beri tutuklu, ilk defa hakim karşısına çıkabildi. Referandumda aldıkları boykot kararını kaldırmak için İmralı’dan yazılı kağıt getirildiğini, caydıramayınca Erdoğan’ın ‘Hani Öcalan’dan talimat alıyordu bunlar’ dediğini öne sürdü. Cumhurbaşkanı adaylığının da aynı şekilde engellenmeye çalışıldığını ekledi.
Beş başsavcılığın 12 milletvekili ile ilgili yürüttüğü ayrı soruşturmaların aynı anda operasyona dönüşmesinin adli bir koordine ile mümkün olmadığını siyasi organizasyonu açığa çıktığını belirten Demirtaş “Bizlere aynı gece, aynı saatte operasyon yapanlar, biz daha savcılığa çıkarılmadan, daha mahkemelere, sorgu hakimliğine çıkarılmadan havaalanında uçak hazırlanmıştır. Yürütme nasıl böyle bir hazırlık yapar sabahtan? Kardeşim, sen bunun tutuklanacağını nereden biliyorsun?”
Demirtaş da modaya uyarak ‘FETÖ’ göndermesi yaptı: “İddianame hukuk dışı saiklerle yargının elde etmek istediği amaçtan uzak, AKP’nin elde etmek isteyeceği amaçlara dizayn sürecinden geçti. Bunun bir kısmı cemaat yargısı tarafından yapıldı. Dün küçük bir kısmına değindim. (31 Fezlekeden) 12 fezlekem cemaat başsavcı ve savcılarınca hazırlandı.” Demirtaş tuhaf biçimde 17-25 Aralık soruşturmaları ve 15 Temmuzla ilgili AKP tezlerine yakın cümleler kurdu. Bu çaba işe yarasaydı Cumhuriyet Gazetesi çalışanları kurtulurdu. Ama herkes şansını bir kere denemek istiyor herhalde.
Marwa, Mısırlı bir mülteci. Göç İdaresi müdürü tarafından evinde bir kaç defa tacize maruz kaldı. Çocuğu ses kaydı ve fotoğrafla belgeledi durumu. Son saldırıda oğlunun araması sonucu polis evde suç üstü yaptı. Şüpheli müdür, polisteki ifadesinin ardından savcılık talimatıyla mahkemeye bile sevk edilmeden salıverildi. Tutuksuz yargılanıyor. Çünkü o bir AKP milletvekilinin kardeşi.
Deniz Yücel, Alman “Die Welt” gazetesinin Türkiye temsilcisi. Bir yıldır Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yücel tahliye edildi. Önceki gün Almanya Başbakanı Merkel ile Başbakan Binali Yıldırım’ın toplantısında konu gündeme gelmiş ve Yıldırım ‘müjdeyi’ vermişti. Toplantının üzerinden 24 saat geçmeden gelen tahliye, yargının bağımsız olmadığının bağıra bağıra ilanı olarak kayıtlara geçti. Yücel tutuklanmaması gereken bir gazeteciydi. İddianamesiz bir yıl tutulması hukuk katliamıydı ancak salıverilme şekli bir rehine pazarlığı yürütüldüğünü gösterdi. Fidye olarak ne alındı, yakında ortaya çıkar.
Fransa Devlet Başkanı Macron’dan sonra Merkel de bastırdı ve vatandaşı gazeteciyi kurtardı. Dayısı olmayanlar içerde yatmaya devam edecek.  Demirtaş, önceki günkü duruşmada şöyle demişti: “Arkadaşlarım bana bir müjde verdi de, Sayın Başbakan Binali Yıldırım gazeteci Deniz Yücel ile ilgili ‘Bir iki güne kadar iyi haber çıkacak’ demiş. Ben o mahkemenin yargıcı olsam yerin dibine girerim.” Sizce girer mi? Hiç sanmıyorum, ar perdesi yırtılalı çok oldu…
(TR724)