Yezid Veya Koskoca Bir Ömr-Ü Heder

YORUM | SÜLEYMAN SARGIN

Yezid, siyasi hırsların, yönetme arzularının ve iktidar şehvetinin insanı nasıl rezil ettiğinin en somut örneklerinden biri. Bütün Müslümanlarca lanetle anılan, İslam tarihinin yüz karası Yezid’in hikâyesi şimdiki Yezit’lerden çok farklı değil. Hicri 26 (647) veya 27 (648) yılında Dımaşk’ta (Şam) doğdu. Annesi Yemen asıllı Kelb (köpek) kabilesinden Meysûn bint Bahdel’dir. Aynı zamanda ilk Emevi hükümdarı olan babası Hz. Muâviye, oğlunun çöl ortamında yetişmesini sağlamak amacıyla onu annesiyle birlikte Kelb kabilesinin yaşadığı bölgeye gönderdi. Yezid burada bedevî hayatının şartlarına göre büyüdü. Ata binme ve silâh kullanmada maharet kazandı, fasih Arapça’yı öğrendi. Yarış atları ve av köpekleri edindi, şiirle meşgul oldu. Babası, onu Dımaşk’a getirttikten sonra eğitimiyle yakından ilgilendi.

İstanbul kuşatma komutanlığı ve Hac emirliği ile başlayan siyasi hayatını Kerbelâ faciası, Medine katliamı ve Mekke kuşatması ile sonlandıran Yezit lanetle anılan cebabireden biri olarak tarihin simsiyah sayfalarındaki yerini aldı.

Halifeliği Müslüman kardeşleriyle yaptığı savaşların sonunda elde eden Hz. Muaviye, Müslümanların hilâfet meselesi yüzünden yeni bir iç savaşa sürüklenebileceklerini gerekçe göstererek vefatının ardından yerine geçmek üzere oğlu Yezid’i veliaht tayin etti. Böylece Hulefa-i Râşidîn döneminde seçimle ve istişare ile belirlenen yönetim şekli, asırlar boyu sürecek kötü bir âdetin başlangıcı olarak babadan oğula geçen bir saltanata dönüştü.
Yezid’in gençlik yıllarında oldukça dindar olduğunu ileri süren kaynaklar var. Nitekim Hicri 49 veya 50 (669 veya 670) yılında gerçekleştirilen, Ebû Eyyûb el- Ensari ve ashabın ileri gelenlerinden bazılarının iştirak ettiği ilk İstanbul kuşatmasına Yezid, komutan olarak katıldı. Bu seferden bir sene sonra da “hac emîri” olarak Halife adına bütün Müslümanlar’ın Hac ibadetini yönetti. O sırada hacılara bol miktarda bağışlarda bulundu.
Bazı kaynaklar ise Yezid’in daha gençlik yıllarından beri içkiye, kadına düşkün bohem bir hayat yaşadığını, çevresinde acımasız ve karaktersiz biri olarak tanındığını, İstanbul seferine komutan olarak tayin edilmesinin de Hac emirliğinin de halk arasında bilinen bu kötü imajı düzeltmek amacıyla yapıldığını söylüyorlar. Bugünkü Yezid’lere baktığımızda ikinci ihtimal daha güçlü görünüyor.
Yezid veliaht olarak tayin edilince Medine’de Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer gibi sahabilerden bir grup, bu uygulamanın saltanata yol vereceğini söyleyip kendisine şiddetle karşı çıktılar ama sonuç değişmedi. Yezid, babasının vefatından sonra tahta çıktı (Receb 60/Nisan 680). Veliaht tayin edilmesini kabullenmeyenlerin halifeliğine de karşı çıkmasından endişe ediyordu. Hemen Medine valisine haber gönderdi ve babasının ölümü duyulmadan muhalif grubun biatını almasını emretti. Ancak olan biteni öğrenen Abdullah b. Zübeyr ile Hz. Hüseyin o gece yola çıkıp Mekke’ye gittiler.
Kûfelilerin vefası (!)
Kûfe Hz. Ali ve ehl-i beyt için önemli bir şehirdi. Kûfeliler Hz. Ali’nin oğlu ve Efendimiz’in torunu Hazreti Hüseyin’i ailesiyle birlikte yerleşmesi için şehirlerine davet ettiler. Hem yıllardır işleyegeldiği pis işlerinin farkında olan hem de Hz. Hüseyin’in kendisine yönelik daha önceki tutumunu bilen Yezid bu durumu kendi aleyhine bir kalkışma olarak vehmetti. Kûfe’ye hemen “kırın kapıları alın hepsini, kanunu sonra çıkarırız” mantığındaki zalim bir adamı, Ubeydullah b. Ziyad’ı vali olarak gönderdi. Vali Kûfe’ye gelir gelmez ilk iş olarak Hazreti Hüseyin’i Kûfe’ye davet eden mektubun sahibi Müslim b. Akîl’i yakalatıp idam etti.
Hz. Hüseyin, Müslim’in kendisini Kûfe’ye davet eden mektubunu alınca hemen, bir nevi baba ocağı olarak da gördüğü Kûfe’ye doğru yola çıktı. (Bazı kaynaklarda bu seyahatin siyasi bir amacı olduğu, Hazreti Hüseyin’in Kûfe’ye kendi hilafetini ilan amacıyla gittiği de yazar ama hadisenin seyri bu tezi çok kuvvetli kılmıyor.) İhtimal, kararmaya başlayan atmosferin tesirinden uzak kalmak ve kendisini sevenlerle birlikte münzevi bir hayat sürmek niyetindeydi. Bu sebeple yanına hiçbir askeri kuvvet almadan aile efradı ve akrabalarından müteşekkil yaklaşık yetmiş kişiyle birlikte yola koyuldu. Hazreti Hüseyin, kendisine mektup gönderen Müslim’in başına gelenleri Kadisiye’ye yaklaştığı sırada öğrendi. Ancak siyasi bir maksadı olmadığı için muhataplarına durumu anlatabileceğini düşündü ve geri dönmedi.
O böyle düşünse de koltuğunu ve gücünü kaybetmekten korkan Yezid’in kalbi gibi gözü de kararmıştı. Nebiler Sultanı’nın torunu ve ailesi Kerbelâ’ya geldiklerinde etrafları Yezid’in emriyle Emevî ordusu tarafından kuşatıldı. Kûfe Valisi Ubeydullah, Ömer b. Sa’d’ı ordunun başına komutan olarak atadı. Ömer b. Sa’d Hz. Hüseyin’e zarar vermek istemiyordu. Onu Medine’ye dönmesi konusunda ikna etti ve Medine’ye kadar koruyacağına da söz verdi. Bu teklife Hazreti Hüseyin müsbet karşılık verdi. Ömer b. Sa’d aralarındaki anlaşmayı Vali’ye mektupla bildirdi. Vali, Yezid’e yaranmak ve onun takdirini kazanmak için bu teklifi kabul etmedi. Hazreti Hüseyin ve ailesine “su bile verilmemesini”, Yezid’e biat edinceye kadar aç susuz bekletilmelerini, aksi takdirde öldürülmelerini emretti. Onları şehirlerine davet eden Kûfe halkı ise bütün bu olanları sadece izlemekle yetindi.
Bu talimatın savaşla neticeleneceği belliydi. Önceleri Hazreti Hüseyin’i öldürmekten çekinen Ömer b. Sa’d valinin vadettiği siyasi ikbalin uğruna Hazreti Hüseyin’i ve yanındaki 72 kişiyi kılıçtan geçirdi (10 Muharrem 61/680). Sonu gelmeyen iktidar hırsı ve koltuğu kaybetme korkusu, Yezid ve avanelerini Peygamber ailesini katledecek kadar zıvanadan çıkarmıştı.
Bu elim hadise duyulunca Yezid, aleyhindeki olumsuz havayı bertaraf etmek için Medine ileri gelenlerinden bir heyeti Dımaşk’a davet etti. Heyet mensuplarına sarayında ikramda bulunarak bol miktarda hediyeler verdi. Ancak heyettekiler, sefahate düşen ve halifeliğe yakışmayan işler yapan Yezid’in durumunu yakından görünce büyük rahatsızlık duydular. Medine’ye döndüklerinde Yezid’in oyun ve eğlenceye daldığını, haramlara bulaştığını anlatarak isyanı gündeme getirdiler. Medine’deki gelişmeleri haber alan Yezid, bir laneti daha hak edercesine Hicaz’a bir ordu göndermeye karar verdi. Ordunun asıl hedefi Mekke’de Yezid’e biat etmeyen Abdullah b. Zübeyr idi, fakat önce Medine’deki isyan bastırılacaktı. Bunun için 12.000 kişilik bu kuvvet Medine’ye hareket etti.
Yezid ordusunun komutanı Müslim b. Ukbe, Medinelilere teslim olmaları için üç gün süre tanıdı; ayrıca ekonomik sıkıntılarını giderecek bazı tekliflerde bulundu. Olumlu cevap alamayınca saldırıya geçti. Başlangıçta kuvvetli bir direnişle karşılaştıysa da acımasız ve zalimce taktiklerle şehre girmeyi başardı (27 Zilhicce 63/27 Ağustos 683). Kaynaklarda, Peygamber şehri Medine’nin Yezid’in askerleri tarafından üç gün boyunca yağmalandığı, pek çoğu sahabe ya da sahabe evladı ve torunlarından oluşan halkın canına ve malına kastedildiği, kadınlara tecavüzlerde bulunulduğu kaydedilir.
Müslim b. Ukbe, Yezid’in emriyle Medine’den sonra Abdullah b. Zübeyr’in üzerine gitmek için Mekke’ye yöneldi. Mekke önlerine varıp şehri kuşattı. Altmış dört gün boyunca mancınıklarla Kâbe’yi dövdü. O sırada Yezîd’in ani ölüm haberi geldi ve bunun üzerine kuşatma kaldırıldı.
İstanbul kuşatma komutanlığı ve Hac emirliği ile başlayan siyasi hayatını Kerbelâ faciası, Medine katliamı ve Mekke kuşatması ile sonlandıran Yezit lanetle anılan cebabireden biri olarak tarihin simsiyah sayfalarındaki yerini aldı.
(TR724)