Subliminal Darbe Davasında Savunma Yapan Ahmet Altan: “Ölen Bir Yargı Öyle Korkunç Kokar ki Cehennem Bile O kadar Kötü Kokmaz.”

Ahmet Altan ve Mehmet Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu 6’sı tutuklu 17 gazetecinin yargılandığı davasının karar duruşmalarında 2. gün başladı. Gazetecilerin “Cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs ettikleri” iddiasıyla yargılandıkları davanın karar duruşmaları 16 Şubat’a kadar devam etmesi bekleniyor.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ince bugünden itibaren Çağlayan Adliyesi’nden Silivri’ye taşının davada 15 Temmuz darbe girişimine “subliminal mesajlarla iştirak etmekle” suçlanan gazeteciler arasında eski Zaman Gazetesi Görsel Yönetmeni Fevzi Yazıcı ve Zaman Tanıtım Pazarlama Müdürü Yakup Şimşek ile emekli polis Tuğrul Şengüler de bulunuyor.
Dünkü duruşmada Fevzi Yazıcı son savunmasını yapmıştı. Bugün Ahmet Altan savunmasına başladı.
İşte duruşmada yaşananlar 
12:04-Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi. Aradan sonra Mehmet Altan’ın savunmasına devam edilecek.
11-50- Mahkeme başkanı Mehmet Altan’ı “müebbet” yerine “idam” kelimesini kullanmaması için uyardı: “Ajitasyona gerek yok. Biliyorsunuz kanunda idam cezası yok.”
“Savcı 4 yıl önceki teknik takip fişindeki ismime rastlıyor, 2 polis memuruna tutanak tutturuyor”
11-40-Mehmet Altan evinde bulunan 1 dolar hakkında konuşuyor: “Ben örgüt üyesi olmadığıma göre, F serisi 1 doları savcı neden iddianameye koyar, anlaşılır gibi değil. AYM doğal olarak savunmalarımı dikkate alıyor. 18 aydır beni zorla tutan mahkeme ve idam olsa idam isteyecek savcı değerlendirmiyor. Amaç nedir? Gerçeği ortaya çıkarmak gibi bir hedefin olmadığını 18 aydır görüyorum. Bu dava yarın birgün kimsenin hesabını veremeyeceği korkunç bir suç üretme aldırmazlığının tüm belgelerini içeriyor. Savcı beni gözaltına aldırdıktan sonra “delil” ararken polis kayıtlarında gözaltı tarihimden 4 yıl önce FETÖ’cü polislerin teknik takip yaptıkları AKABE Vakfı’nda adıma rastlıyor.  Savcı gözaltına alınmamdan 4 yıl önce tutulmuş sıradan bir teknik takip fişinde adıma rastlamaktan dolayı çok seviniyor.  Savcı hemen emrindeki iki polis memuruna söz konusu konferans hakkında konferanstan 4 yıl sonra, gözaltına alındığım gün, tutanak tutturuyor. Tespit tutanağında da iki polis memuru savcının isteği doğrultusunda kendi kanaatlerini yazıyor. Siz böyle bir hukuk gördünüz mü?
11-37- Mehmet Altan, “Savunmalarım, kasıtlı ve bilinçli bir şekilde yok sayılıyor. Neden? Çünkü savunmalar dikkate alınsa delil göstermeden zorla hapishanede tutmak mümkün olmayacak. Mağdur edilmemin en tatsız tarafı suç olmayan, yersiz, anlamsız suçlamalara cevap vermek, bunlara karşı savunma yapmak durumunda kalmak.
11-35- Duruşmaya Mehmet Altan’ın savunmasıyla devam ediliyor: “AYM özgürlük ve güvenlik hakkımın, yani Anayasa’nın 19. maddesinin ihlâl edildiğini saptadı.
Altan savunmasına başladıktan kısa süre sonra mahkeme başkanınca uyarıldı. Mahkeme Başkanı: Esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarla devam etmezseniz mikrofonunuzu kapatacağım.” dedi.
11-32-Savunmasını bitiren Ahmet Altan’a bir heyet üyesince Alaattin Kaya hakkında soru soruldu. Altan, “Alaattin Kaya bana çıkarmak istediği bir gazetenin yayın müdürlüğünü teklif etmek için aradı. Reddettim. Kaya bizim cemaatle ilgili eleştirel yayınlarımızdan da rahatsız olmuştu.” cevabını verdi.
“Ahmet Altan:  Vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek”  
11-30-Ahmet Altan savunmasını “vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek” diyerek bitirdi.
11:27- Ahmet Altan ‘bunları söylemek için mikrofona ihtiyacım yok” diyerek savunmasının birkaç sayfasını atladı.
“Müebbet demek hapishanede ölmek demek. Bizim için istenen de hapishanede ölüm. Anayasa, yasa, Yargıtay dinlemeyen bir yargı siyasi iktidarın emirlerine uyarak bizi “hapishanede öldürmek” için yargılıyor.

 11-25- Ahmet Altan mahkeme başkanınca üçüncü kez uyarıldı: “Savunmanızı esas hakkında mütalaaya karşı beyan olarak sınırlamazsanız savunma hakkınızı kötüye kullandığınızı kabul edeceğim.”

11-20-Mahkeme başkanı Ahmet Altan’ı savunmasının içeriği konusunda ikinci kez uyardı. “Bu şekilde devam ederseniz mikrofonunuzu kapatacağım.”
11:00- Ahmet Altan, “Bu savcı darbeyi ne sanıyor? Darbe “yorumlarla” yapılmıyor, silahlarla yapılıyor. Türkiye’de “ifade özgürlüğü olmadığını” söylemişim. Aman Allah’ım, ne korkunç bir darbecilik! Savcı orada oturuyor, göstersin “darbenin olacağını beyan ettiğim” cümleyi. Gösteremez. Bize karşı “15 Temmuz darbesini siz yaptınız” diye dava açarsanız yalan söylemekten başka çareniz kalmaz. Bu dava, “ifade özgürlüğünü” güvenceye alan Anayasa’ya aykırı. “Anayasa’yı zorla değiştirme” suçunda cebir ve şiddet arayan yasaya aykırı. Bir kişinin bu suçtan yargılanabilmesi için ya “cebir ve şiddet” uygulaması ya “cebir ve şiddet uygulayan” birine emir vermesi ya da böyle birinden emir alması gerekir. Bu dava Anayasa’ya, yasaya ve Yargıtay kararına aykırı olarak sürdürülen bir dava. Hukuken asla olmaması gereken bir davada müebbetle yargılanıyoruz.
10:47- Ahmet Altan, “Bu davada bu yazı benim F… destekçisi bir “darbeci’’ olduğumun kanıtı, ikinci davada “PKK destekçisi’’ olduğumun kanıtı. Ben bu yazıda darbe girişimini “çağrıştırıcı” bir ifade kullanmışım. Darbe girişimini “çağrıştırıcı’’ ifade ne demek? Ne tür bir suç bu?  Bir savcı “darbeyi biliyordun” dediği zaman benim bu bilgiyi kimden, ne zaman, nasıl, nerede aldığımı kanıtlarıyla ortaya koyması gerekir.
10:45-Ahmet Altan, “darbe” suçlamalarına delil gösterilen “Ezip Geçmek” başlıklı yazısından bahsediyor. Yazı, Altan aleyhine açılan PKK propagandası davasında da delil.
Siyasi iktidar artık generallerden korkmuyor yazarlardan korkuyor 
10:35- Ahmet Altan. “Siyasi iktidar artık generallerden korkmuyor. Ama yazarlardan korkuyorlar. Silahlar değil, kalemler korkutuyor onları. Çünkü kalem, silahın ulaşamayacağı bir yere, toplumun vicdanına ulaşıyor. İddianamede benim 2016’da yapılan 15 Temmuz darbesine katıldığımın “kanıtı” olarak 15 Temmuz’dan 6 yıl önce yayımladığım bir haber gösteriliyor. Ben nasıl bir güce sahipsem subayları tasfiye ediyorum, yerine örgüt mensuplarını atıyorum, kritik pozisyonlara örgüt mensuplarını getiriyorum. Bunların hepsini ben yapıyorum. Sanki yazar değil de TSK Personel Dairesi Başkanıyım. 6 yıl boyunca ordunun içinde her istediğimi istediğim yere yerleştiriyorum. Böylesine gayriciddi bir suçlamayla müebbetle yargılanıyor. Tanık ifadesine göre Alaattin Kaya, 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar Taraf’a gelerek bana belgeler getirmiş. Savcı aynı iddianamede benim 2012’de Taraf’tan ayrıldığımı da yazıyor. 2012’de gazeteden ayrılan adama 2013’te belge nasıl gelebiliyor? Savcı, AKP’yi eleştirmeyi “bir darbecilik kanıtı” olarak görüyor ve bunu yaptığım için hapishanede ölmem gerektiğini söylüyor.
“Ölen ya da ölmekte olan bir yargı öyle korkunç kokar ki cehennem bile o kadar kötü kokmaz.”
10:25- Ahmet Altan: ““Ben bugün buraya yargılanmaya değil yargılamaya geldim. Bırakın darbe yapmayı, kendilerini hedef alan zulme itiraz etme imkânına bile sahip olmayan binlerce masum adına da konuşma hakkına sahibim. Çünkü onların uğradıkları haksızlıkları gördüm, taş duvarlar arasında onların kaderini paylaştım. Ölen ya da ölmekte olan bir yargı öyle korkunç kokar ki cehennem bile o kadar kötü kokmaz.
Yargıdaki meslek hainlerini bulmak mı istiyorsunuz? Kimin utanmadığına bakın.
“Bugün Türkiye’yi saran bu çürümüş ceset kokusu, ölmekte olan bir yargının bütün topluma yayılan, herkesi ürküten kokusudur. Biz, bugün bu davada ölmekte olan bir yargının çürüyüp dağılmakta olan acınası bedenini teşrih masasına yatıracağız. Türkiye’de artık adaleti “ötekinin cezalandırılması” olarak gören bir yargı ve medya var. “Öteki” de biziz. AKP’nin bütün muhalifleri. Bir zamanların “ahmaklığının” şimdi “adalet” sanıldığı bir ülkede yargılanıyoruz biz. Hukuk, yargı, adalet üçgeninde vurulabilecek, yaralanabilecek, ölebilecek tek zayıf halka yargıdır. Bu yüzden her zorbanın ilk hedefi yargı olur. Bir yargı vurulduysa mutlaka ihanete uğramıştır. Hiçbir gerçek savcı, hiçbir gerçek yargıç, hiçbir gerçek hukukçu bu ihanete alet olmaz. Yargıdaki meslek hainlerini bulmak mı istiyorsunuz? Kimin utanmadığına bakın. Kim utanma duygusunu ruhundan silip attıysa yargının haini odur.
“Bugün Türkiye’de Mezarlıklar Müdürlüğü dışında düzgün çalışan tek bir müessese bile kalmadı.”
“Bugün Türkiye’de Mezarlıklar Müdürlüğü dışında düzgün çalışan tek bir müessese bile kalmadı. Çökmeyen hiçbir şey kalmadı. Bir adamın “mutlak iktidara” sahip olduğu her toplum eninde sonunda çöker. O mutlak iktidar, toplumun içine akıp kaybolduğu bir kara deliğe dönüşür. Bugün iktidarı mutlaklaştırıp tek bir noktada toplamak için atılan her adım o kara deliği büyütüp onun uğursuz çekimini artırıyor. Hiçbir iktidar korku ve şiddetle uzun süre ayakta kalamaz. Talleyrand’ın dediği gibi “süngüyle her şeyi yapabilirsiniz ama üstüne oturamazsınız.
Bu devlet bizi 15 Temmuz darbesini yapmakla suçluyor. Açık bir yalan bu. Bizim darbeyle hiçbir ilgimiz olmadığını yıllarca bizi izlemiş olan istihbarat teşkilatı da, polis de, bu iddianameleri yazan savcılar da biliyorlar. 15 Temmuz darbe girişimini 31 Mart ayaklanmasına benzetti: “Ben şimdi size benzerlikleri anlatacağım ve çok şaşıracaksınız. Nasıl oldu da İttihatçılara karşı olan bir askerî kalkışma İttihatçıların, Erdoğan’a karşı olan bir askerî kalkışma Erdoğan’ın mutlak iktidarına yol açtı?
“31 Mart’tan “mürteci” yaftası yapıştırıldığı gibi 15 Temmuz’dan sonra  “F…’cü” damgası vuruldu”
15 Temmuz’u sen yaptın” diye yalan söyleyip beni hapse atmak kolay ama bu sorulara cevap vermek o kadar kolay değil. Neydi bu 31 Mart” diye soranların “hain” ilan edilmesi gibi “neydi bu 15 Temmuz” diye soranlar da “hain” ilan ediliyor. 15 Temmuz’un toplumun tabanında da bir karşılığı yoktu. Darbeye karşı yiğitçe sokağa çıkan kitleler bunu kanıtladı zaten. Toplumun bütün kesimleri bu kanlı ve kalleş girişime karşı çıktı. Toplum bir bütün hâlinde bu ahlaksız vahşeti lanetledi. 31 Mart’tan sonra her İttihatçı muhalifine “mürteci” yaftası yapıştırıldığı gibi 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan binlerce insana da “F…’cü” damgası vuruldu. Bir de, suçluların, benim de aralarında bulunduğum bir kategorisi bulunuyor. Bunlar hem FETÖ’ye hem de PKK’ya yardım ediyorlar. Benim de aralarında bulunduğum bu “elit” suçlular artık nasıl bir manyaklarsa nerede silah görseler oraya koşuyorlar.
10:20-Ahmet Altan Savunmaya başladı
10:15-Duruşma başladı
***
NE OLMUŞTU?
On yedi sanıklı olarak başlayan davanın ilk duruşması 19-23 Haziran 2017 tarihinde görülmüş, Altan kardeşler ve Ilıcak’ın yanı sıra diğer tutuklu sanıklar Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül ile tutuksuz sanık Tibet Sanlıman duruşmada savunmalarını yapmışlardı.
Beş günlük duruşmanın sonunda mahkeme tüm tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar vermiş, kararda “mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller bulunması ve adlî kontrol hükümlerinin yetersiz kalması” gerekçe gösterilmişti.
Altanlar’ın gözaltı gerekçesi 14 Temmuz 2016 gecesi, sonradan kapatılan Can Erzincan TV’de Nazlı Ilıcak’la beraber katıldıkları bir televizyon programında darbe girişimiyle ilgili “sübliminal mesaj” vermek olarak açıklanmış, ancak yaygın uluslararası tepki sonrasında bu suçlama soruşturmanın ilerleyen aşamalarında şekil değiştirerek, “darbeyi çağrıştırıcı söylemlerde bulunmak” şeklini almıştı.
Davaya bakan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın 19 Eylül 2017 tarihinde görülen ikinci duruşmasında, haklarında yakalama kararı çıkarılan Ekrem Dumanlı, Osman Özsoy, Emre Uslu, Tuncay Opçin, Abdulkerim Balcı, Bülent Keneş, Faruk Kardıç, Mehmet Kamış, Şemsettin Efe ve Ali Çolak’ın henüz yakalanamamış olmaları nedeniyle bu kişilerin dosyasının ayrılmasına karar vermiş, böylelikle davada toplam yedi sanık kalmıştı.
Üç müebbetten tek müebbete
Davanın 11 Aralık 2017’de görülen duruşmasında esas hakkında mütalaasını sunan savcı, tutuklu yargılanmakta olan Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Fevzi Yazıcı’nın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu düzenleyen 309/1. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasını, tutuksuz yargılanan Tibet Murat Sanlıman’ın ise “’örgüte üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan hapisle cezalandırılmasını talep etti.
Bundan bir sene öncesinde, Altan kardeşlerin avukatları 8 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne Ahmet ve Mehmet Altan için ayrı ayrı başvurmuş, mahkemeden bir cevap gelmeyince 12 Ocak 2017 tarihinde benzer başvurular Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılmıştı.
11 Ocak 2018’de Anayasa Mahkemesi, Mehmet Altan ve “Zaman gazetesi” davasında tutuklu olarak yargılanan köşe yazarı Şahin Alpay için yapılmış olan bireysel başvuruları görüşerek, Altan ve Alpay’ın tutukluluk hallerinin hak ihlâli teşkil ettiğini karara bağladı.
Ancak yargılamayı yapan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, önce AYM’nin gerekçeli kararının Resmî Gazete’de yayımlanmamış olmasını, ardından ise Anayasa Mahkemesi’nin “yetki gaspı” yaptığını öne sürerek, AYM kararı uyarınca yapılan tahliye taleplerini reddetti. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlâli kararlarının emsâl teşkil etmesi nedeniyle Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın avukatlarınca yapılan tahliye talepleri de oy birliğiyle reddedildi.
İstanbul 27. Ağır Ceza mahkemesinin de itirazları reddetmesi üzerine, Mehmet Altan’ın avukatları 30 Ocak günü Anayasa Mahkemesi’ne “âdil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlâl edildiği” ve “tutuklamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesi kapsamında siyasi olduğu” gerekçeleriyle yeni bir bireysel başvuruda bulundular. AYM 2 Şubat günü, bu yeni başvuruya öncelik vermeyi kararlaştırdığını duyurdu.
Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan bireysel başvurular ise mahkemece henüz karara bağlanmadı. Ancak bu başvurularla ilgili olarak Strasbourg’daki mahkememin yürüttüğü evrak toplama ve yazışma süreci tamamlandı.