Halepçe’de Enfal, Afrin’de Fetih Süresi..

CEM MORA

1980 yılında başlayan ve 8 yıl süren İran-Irak Savaşı’nda iki ülke de tükenme noktasına geldi. 1 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği savaşta ne İran ne de Irak 1 metrekare toprak kazanabildi.
Çılgınlıkların nerede duracağı belli değildi fakat hayat yine de devam ediyordu.
Irak’ın Süleymaniye kentine bağlı sınır kasabası Halepçe’de, çoğunluğu oluşturan Irak Kürtleri baharın gelişini müjdeleyen Newroz’a hazırlanıyordu.
Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin, bölgedeki peşmerge gruplarla işbirliği yaptığı iddiasıyla Kuzey Cephesi Komutanı Ali Hasan El Mecit El Tikriti’ye ölümcül bir talimat verdi. Bozguncu olarak ilan ettiği Kürtlere karşı kimyasal silah kullanılacaktı. Arapların Ali el-Kimyevi (Kimyasal Ali) dedikleri Tikriti, emri yerine getirdi.

Diyanet, Afrin harekatı için yatsı ve sabah namazlarından sonra ‘Fetih Suresi’ silahını çekti. Askeri operasyonlara Kur’an’dan sure adı vermek Ortadoğu’da eski bir gelenek. Saddam da Kürt katliamına ‘Enfal’ adını vermişti

16 Mart 1988 günü Irak savaş jetleri Halepçe ilçesini kimyasal başlıklı bombalarla vurmaya başladı. Yaşayanların “her yerde kesif bir çürük elma kokusu vardı” tanıklığı yaptığı bombardımanda genç-yaşlı, kadın-çocuk 5 binden fazla Kürt öldü.
Halepçe Katliamı, Birinci Enfal Harekâtı kapsamında gerçekleştirilmişti ama 25 Ağustos – 6 Eylül 1988 tarihleri arasında Behdinan bölgesinde gerçekleştirilen Sekizinci Enfal Harekâtı’na kadar yapılan katliamlarda 182 bin Kürt öldürülmüş, yüzbinlercesi ise sürülmüştü.
Saldırıya Irak lideri Saddam Hüseyin ‘Enfal’ harekatı adını vermişti.
‘Enfal Harekâtı’ adını Kur’anı Kerim’deki Enfal Suresi’nden alıyordu. Enfal, Kur’an-ı Kerim’in sekizinci suresiydi ve harekât da sekiz aşama olarak planlanmıştı. Enfal Harekâtı’nın özü “ihanet ve ganimet…” üzerine kurulmuş, bu kurgunun gerekleri de harekât süresince yerine getirilmişti.
Türkiyeli gazeteci Ramazan Öztürk’ün çektiği, o dönem çalıştığı Sabah Gazetesi’nin manşetten veriği ve servis ettiği fotoğraflar kıyımı dünyaya duyurmuştu.
Öztürk’ün, “Halepçe’nin üzerindeki ölüm sessizliğiydi. Kasabadan ne insan, ne araba, ne kuş, ne de böcek sesi geliyordu. Kimyasal silah nedeniyle ağaçların üzerindeki ilk tomurcuklar bile solmuştu” diyerek tanıklık yaptığı kıyıma Saddam Hüseyin meydanlarda ve ekranlarda sık sık elinden düşürmediği Kur’an-ı Kerim’i ve bir suresini alet etti.

Saddam Hüseyin bugün bile lanetle anılan Halepçe Katliamı’nı meşrulaştırmak için seçtiği sure adıyla bir anlamda Ortadoğu diktatörlerine yapacakları hukuksuzluklar için kapı aralamıştı. Evet, Mehmet Akif’in dile getirdiği gibi “İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin / Ne mezarlıklarda okunmak ne de fal bakmak için”; herhalde katliamlara ve kırımlara kılıf için hiç inmemiştir.
Türkiye’de de 16 yıllık AKP hükümetinin her fırsatta kullandığı din ‘kartı’ son birkaç yılda farklı bir işlev görüyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kürtlerden oy alırken elinde ‘Kürtçe Kur’an’ meali vardı, bugün sınır ötesinde başka bir Kürt ağırlıklı siyasi oluşuma harekat düzenlerken Arapça aslından sure kıraatı var.
15 Temmuz bilmecesinde Diyanet İşleri Başkanlığı herkesten önce örgütlenip nasıl bütün camilerden ezan ve sala düzenine geçtiyse şimdi de yatsı ve sabah namazlarından sonra ‘Fetih Suresi’ silahını çekti.

Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, Türkiye geneli 90 bin camide Afrin sınır ötesi harekâtının zaferle sonuçlanması için sabah ve yatsı namazlarında dua edileceği belirtildi.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’deki terör örgütü mensuplarına yönelik “Zeytin Dalı Harekatı” adıyla saat 17.00’den itibaren başlattığı harekat nedeniyle tüm din görevlilerine bir mesaj gönderen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Vatanımızı ve huzurumuzu tehdit eden terör yapılanmalarına karşı kahraman güvenlik güçlerimizin başlattığı Afrin sınır ötesi harekatının zaferle sonuçlanması için bütün camilerimizde bu akşam yatsı ve yarın sabah namazı öncesi veya sonrasında Fetih Suresi’nin okunmasını, ordumuza ve milletimize dua edilmesini” istedi.
Anlaşılan ‘Müslüman gençlik’ arasında çok ünlü “Ayet ayet, sure sure yürüdüler…” ezgileriyle cihatçı ÖSO birlikleriyle Afrin’e çıkarma yapacaklar.
Bir ülkenin sınır ötesinden bir tehdit varsa bunun için tedbir alması yadırganamaz elbette ve her egemen devletin buna hakkı vardır. Fakat birkaç yıl boyunca bütün Suriye sınırına hâkim olan ve sık sık bombalarını Kilis’e ve diğer sınır kentlerine yollayan ve onlarca insanımızın hayatına malolan katliamları yapan IŞİD çeteleri için de bunun geçerli olması lazımdı. Onlara da harekat yapmak için Kur’an fihristinden uygun sure ve ayet mi bulamadılar?
Din hizmetlerini yerine getirmek ve halkı aydınlatmaktan çok hükümetin icraatları için bütün camileri “mahalle teşkilatı” derekesine indiren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın neden bu sureyi seçtiği ile ilgili anlamlı bir cevabı umarım vardır. Çünkü İslam tarihi boyunca bu sure gayri müslimlere karşı yapılan seferlerle özdeşleşmişti.
Müslüman Kardeşler network’ünün Türkiye kolu gibi çalışan hükümet ve yandaşları Saddam Hüseyin’den sonra Kur’an ve ayetle bir başka müslüman halkın/grubun üzerine yürüyen yönetim unvanını aldı ki, bu yabana atılacak gibi değil.
Enfal Suresi’ni de seçebilirlerdi ama belki de “Ey iman edenler. Savaş düzeninde iken kafirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın).” ayetine takıldılar. Malum bugünlerde savaş tamtamları çalanların ya askere gidecek çocuğu yok, evlatları ya asker kaçağı ya da askerlikten bir şekilde muaf.
Kaynak: http://www.kronos.news/tr/kurtlere-halepcede-enfal-afrinde-fetih-suresi/