Türkiye Artık Muhaberat Devleti!

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

Otoriter devletlerde istihbarat birimleri mümkün olduğunca tek elde toplanır ve başına da liderin güvendiği bir kişi konur. Demokratik ülkelerde -kuvvetler ayrılığı mantığı ile- istihbarat tek kişinin veya “dar oligarşik bir kadro”nun eline geçmemesi için çeşitlendirilir. Böylece istihbarat birimleri birbirini denetler ve dengeler. Devletin büyüklüğüne göre bazen onlarca istihbarat birimi bulunur (ABD’de 16 tane).

Bir de muhaberat devletleri vardır ki buralarda devletin diğer bütün organları-kurumları etkisizdir. Bu ülkelerde parlamento, yargı dahil hepsi istihbarat raporlarına göre konum alır. İstihbarat her alanı kontrol eder, herkesi fişler ve takip eder. Eski Doğu Bloku ülkeleri herkesin herkesi takip ettiği, güvensizliğe dayalı birer korku devletleriydi. Bu ülkelerde vatandaşın her şeyini takip etme ve mümkün olduğunca çok kişiyi istihbarat ağına katma esastı. Böylece “devletin-istihbaratın kaçılamayacak kadar güçlü” olduğu korkusunu veriyorlardı. Bu ülkelerde öncelik vatandaşın, muhaliflerin farklı bir kulvara girmelerini önlemekti; giren varsa erkenden hakkından gelmekti. Komünist Blok dediğimiz ülkelerde istihbarat birimleri güçlüydü, merkeziyetçiydi ama kişiye endeksli değildi, kurumsaldı.

***
Diktatörlerin olduğu ülkelerde ise güçlü bir istihbarat kurumu bulunur, ama kişiye bağlıdır. İşler kanuna-hukuka uygunluk üzerine değil, bütünüyle lidere sadakat içinde yürütülür. Saddam’ın, Kaddafi’nin, Esed’in devletleri otoriter olmanın yanında birer muhaberat devletleriydi. Bir kişiyi ve ailesini iktidarda tutmak, onların menfalarını korumak üzere yapılandırılmıştı ve tehdit algısı ona göre kurgulanmıştı. Otoriter yapıların olduğu ülkelerde istihbarat çoğu zaman analitik yöntemlerle de çalışmaz. Yatırımlar yaparlar, çok sayıda personel istihdam ederler, ileri takip-dinleme cihazlarını alırlar ve kullanırlar; ama istihbarat liderin paranoyalarının peşinden gider; ona göre çalışır. Kendi halkına karşı fişlemeci, işkenceci ve acımasız davranan muhaberat devletinin ajanları gidip bir terör örgütüne rehin düşecek kadar da beceriksizdirler. Otoriter ülkelerde istihbarat liderin hakimiyetini perçinleyecek faaliyetler yapar. Liderin koltuğu için halkı “ülkenin tehdit ve tehlike altında olduğuna” ikna edecek mizansenler oluşturur. Bunları Psikolojik Harekât yöntemleriyle, güdümüne aldığı medya marifetiyle kamuoyuna sürekli ve üst perdeden pompalar.
Otoriter ülkelerde tek ve güçlü bir muhaberat kurumu veya o ağı besleyen ama alternatif olmayan yancı başka istihbarat birimleri bulunur. İstihbarat faaliyetleri ve kurumu otoriter liderlerin en önemli enstrümanıdır. Başındaki adamlar en güvenilen kişidir; liderin ‘sır küpü’dür. Ancak zaman içinde lider namına çalışan istihbarat birimi de ihanet edebilir. Lider sezerse, en ağır şekilde cezalandırır. Fakat çoğu zaman otoriter liderlerin çöküşü yine ele geçirilmiş istihbarat kurumları veya satın alınmış kurum yetkilileri tarafından gerçekleştirilir.
***

Demokratik ülkelerdeki çoklu istihbarat yapıları anayasa ve yasalar çerçevesinde çalışır ve liderin değil yasaların ve milletin-devletin menfaatlerini, kazanımlarını önceler. Demokratik ülkelerde var olan çok sayıdaki istihbarat birimi ihtisas alanlarına göre ve yetkilendirilmelerine göre çalışır ve aynı zamanda birbirini denetler ve dengeler. O nedenle batıda ortaya çıkan istihbarat yozlaşmaları, istismarları genelde diğer istihbarat birimleri tarafından yakalanır ve afişe edilir.Aralarında koordinasyon ve yardımlaşma kadar rekabet vardır. Demokratik ülke liderleri ve anayasal kurumlar gelişmeleri birden fazla ve farklı açılardan bakabilen istihbarat birimleri üzerinden okuma ve olayları daha sağlıklı değerlendirme imkanlarına sahiptirler. İstihbarat birimleri alternatifleri olduğundan ve başka yollarla olayların test edileceğini bildiklerinden yasal-anayasal sınırlar içinde kalırlar. Lideri- anayasal kurumları kendilerine mahkûm hissetmezler. Vazgeçilmez olduklarını düşünmezler ve kirli ilişkilere girmekten çekinirler. Ayrıca bu yöntem liderlerin ve istihbarat kurumlarının yasadışı, millet aleyhine işler çevirmelerine, angajmanlara girmelerine, güç temerküzüne yönelmelerine veya toplumun bir kesimini, devlet imkanları üzerinden şeytanlaştırmalarına-ötekileştirmelerine mâni olur.
Eğer bir demokratik ülkede seçimle gelen bir lider-hükümet farklı istihbarat kurumları ile çalışmak ve olayları-gelişmeleri farklı pencerelerden görmek yerine istihbarat birliğine gidiyor, bütün istihbarat kurumlarını kişisel güveni nedeniyle bir birimin altında topluyor, diğerlerini etkisiz hale getiriyorsa ciddi tehlikeler var demektir.Bu türden yapıların demokratik ülkelerde olması düşünülemez. Varsa, farklı ihtimallerden bahsetmek gerekebilir:

  1. Lider/grup otoriterleşme ve devletin bütün gücünü tekelinde toplama eğilimine girmiş ve bu yönde ilerliyor demektir.
  2. Ülke tekel haline getirilmiş istihbarat birimi eliyle bir kısım tasfiyelere, yeni dengelere hazırlanıyor demektir; ki bu demokratik ve anayasal düzenden kopuşu ve farklı bir rejime gidişi ifade eder.
  3. Bazen devletin merkezine konumlandırılmış istihbarat birimi başında “Milli” yazsa da milletin aleyhine ve milli çıkarların rağmına iç veya dış başka odaklar hesabına çalışır. Bu güçler çok stratejik bir konumda olan istihbarat üzerinden devleti, ülkeyi maniple eder. İstihbaratın karar mercilerine ve kamuoyuna servis ettiği hedefli bilgilerle ülke bir yerlere sürüklenir. Bu bir pakttan ayrılma, başka bir pakta yönelme şeklinde olabileceği gibi ülkeyi iç savaşa sokma, başka bir ülkeyle savaşa itme şeklinde de cereyan edebilir. Bu durumda:
  1. Lider bunun farkında olmayabilir
  2. Farkında olup pek çok yönden kuşatılmış olabilir ve yapacağı bir şey yoktur
  3. Lider de böylesi bir projenin parçası olabilir.

Her ne kadar Anayasaya göre Türkiye hala demokratik bir hukuk devleti sayılsa da devletin temel dengeleriyle, anayasal düzeniyle oynanmış, de facto bir otoriter rejim kurulmuştur. Artık devletin karargâhı, kamarası TBMM, Bakanlar Kurulu hatta Saray değil, MİT haline gelmiştir. İktidarıyla muhalefetiyle Parlamento ve parlamenterler işlevsizdir. Yasama misyonu MİT tarafından tasarlanan, hazırlanan KHK’larla icra edilmektedir. Devlet aygıtı MİT-Erdoğan ikilisinin peşi sıra sürüklenmektedir. Yasal olarak operasyonel ve icrai yönü olmayan MİT bütün kurumların üstüne çıkarılmış, illegal/kirli tüm operasyonların üssü yapılmıştır. Artık MİT işkencelerin, adam kaçırmaların, uluslararası terör örgütlerine silah temin etmenin, her türden kirli iş ve ilişkilerin odağıdır.
Son dönemde Türkiye’de dikkat çekilmesi gereken konulardan birisi tüm istihbaratın bir kurumda (MİT) temerküz etmiş olması, diğer istihbarat birimlerinin buraya bağımlı çalışması ve buranın da dar bir kesimin, hatta bir kişinin inisiyatifine-kontrolüne terkedilmiş olmasıdır. Bu ülke-millet adına fevkalade tehlikeli olduğu gibi hükümet-lider adına da fecaatlere davetiye çıkarabilecek, anomali bir durumdur.
Sınırsız güven duyulan ve her şeyin teslim edildiği, çapraz kontrolün, analitik sorgulamanın yapılmadığı, yargının talimat aldığı, bürokrasinin ürperdiği bir istihbarat yapısı ülkeyi uçuruma sürükler. Devletin çivisini çıkarabilir, milletin bütünlüğü ve geleceği adına telafisi imkânsız zararlara neden olabilir.
Bir devlet için istihbarat göz mesabesindedir. İstihbarat kurumları ve oralardan gelen bilgiler-analizler devlet adamlarının ufkunu açabileceği gibi, onları körleştirebilir; bir yerlere sürükleyebilir. Liderin karakteri de yatkınsa O’nu paranoyalara salabilir. Devlet veya lider tek istihbarat kurumuna mahkûm ve mecbur hale gelmiş veya getirilmişse, ülkenin hangi uçurumlara sürükleneceğini kestirmek zordur.