Devlet Bu, Marka Falan Dinlemez!..

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Nuri Demirağ; Atatürk döneminin çok önemli bir işadamıydı. Yeni kurulmuş cumhuriyetin kara ve demiryollarının büyük bölümünü ağabeyiyle birlikte o inşa etmişti. Yaşadığı zamana göre çok açık görüşlüydü ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Elindeki sermayeyle gelecekte çok önemli olacağını düşündüğü uçak (tayyare) sanayisine yatırım yaptı. Bu amaçla Beşiktaş’ta ve Yeşilköy’de tayyare fabrikası ve uçuş okulu açmıştı. Hedefleri çok büyüktü, bir işaretimle Yeşilköy’den 150 tayyare birden havalanacak’ diye hayaller kuruyordu. Ama devleti hesap etmemişti.

Bir gün Yeşilköy’deki uçuş okulunu ziyaret eden dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü gördüklerinden fazlasıyla etkilendikten sonra yanındaki zevata dönüp ‘Zenginlik bu adamın başını döndürdü. Hava alanını istimlak edin, uçakları da sattırmayın.’ Emri alan ‘devletin yetkilileri’ uçakları kusurlu diye sattırmadılar ve bugün Atatürk Havalimanının olduğu alanı da metrekaresi bir buçuk kuruştan istimlak ettiler. O bir buçuk kuruşun yarım kuruşunu da vergi diye kestiler.
Tayyare fabrikası; İnönü’nün emriyle kapatılana kadar üretime başlamış, Balkan ülkelerine planörler satmış, İspanya’dan bile altı adet uçak siparişi almıştı. Tesisleri Amerikalılar da sık sık ziyaret eder olmuşlardı.

İnönü, Nuri Demirağ’ın gittikçe popüler olmasına daha fazla tahammül göstermemiş, tam palazlanmadan boğazlayıp atmıştı. Uçak, teknoloji, gelişme, dünya markası olma gibi uyduruk(!) şeylere kafa yoracak zaman değildi. Aslolan devletti ve o hiçbir konuda şerik istemezdi. Devlet dururken ona mı kalmıştı uçak sanayisine yatırımlar yapmak. Dünyanın istikbali göklerde aradığı bir zamanda başlanan uçak yapma teşebbüsü tarihin karanlık çöplüğüne atılmıştı; devlet muhtemel bir çıbanı(!) bertaraf etmişti.
Nuri Demirağ Türk devlet tarihi için sıradan bir örnekti. Devlet tarihimiz kendisinden başka hiçbir şeyin var olmasına müsaade etmeme ve palazlandığını düşündüğü şeyin mutlaka hakkından gelme tarihidir.
Hep konuşulan bir şeydir Türkiye’den neden bir dünya markası çıkmıyor? Bizim neden bir Samsung’umuz, Hyundai’miz, Boeing’imiz yok diye hayıflanıyoruz. Ah keşke bizim de bir Apple’miz olsa ve biz onunla kasıla kasıla övünsek ama yok işte!
Türkiye’den bir dünya markası çıkar mı?
Bu soruya benim cevabım çok net. Asla çıkmaz, Çünkü Türklerin ürettiği tek dünya markası devlettir ve o devlet kendi kimliği olan her hangi bir başka şeyin var olmasına asla müsaade etmez.
Hiç düşündünüz mü? Mercedes, Volkswagen, Sony, Microsoft gibi markalar Türkiye’den çıksaydı ne olurdu? Ya da Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya girişimleri bu topraklar üzerinde olsaydı, o şirketlerin başına ne gelirdi?
Bu sorunun da cevabı çok nettir, devlet bunlara tek kelimeyle çökerdi! Buraya çöker parasını söğüşler, yönetimine de kendi adamlarını atayıp, bu kuruluşları kendi borazanı haline getirirdi. Star Gazetesi’ne, Akşam’a nasıl çöküp kendi borazanı haline getirdiyse bunların ipini de hemen kendi kontrolüne alır, bağımsız bir şirket olarak kalmasına asla müsaade etmezdi. Bu sorun sadece AKP ile ilgili bir sorun değil, bugün devletin dümenine geçmiş AKP bu işi daha kaba saba yapıyor o kadar.

Bir Turkcell örneği vardır mesela. Süreyya Ciliv’in genel müdürlüğü döneminde parıl parıl parlayan bir şirketti. İletişimde ülkeye çağ atlatmıştı. Türkiye haricinde birçok çevre ülkelerin de gsm operatörü hizmeti sunmaya başlamış, bölgenin Vodafone olma yolunda hızla ilerliyordu. Devlet tabi ki Turkcell’in daha fazla büyümesine, gelişmesine bir kimlik sahibi olmasına müsaade etmedi ve oraya çöktü. Önce Süreyya Ciliv’i hayatından bezdirip istifa etmesini sağladılar ve yönetimi tamamen kontrolüne aldılar. Işıldayan bir şirket iken bugün geldiği noktayı söylemeye gerek bile yok.
Yeryüzünün her coğrafyasına yayılmış Türk okullarına da aynı muameleyi yapmak istediler. Türkiye tarihinin belki de en önemli markası bağımsız kalma isteğine devlet hunhar bir saldırı ile karşılık verdi. Muhtemelen; İnönü’nün uçak fabrikasını ve uçuş okullarını gördükten sonra Nuri Demirağ’a söylediği gibi ‘eğitimdeki bu başarı bunların başını döndürmüş. Ne edip edip bunlara el konulsun.’ Dediler.
Batı’da böyle bir devlet mantığı olmadığı için şirket bağımsızlığı bir itibar sebebidir. Bu yüzden kendi kimlikleri olan büyük markalar doğar ve güvenle büyürler. FBI, Apple şirketinden 49 kişinin öldüğü Orlando saldırısını düzenleyenlerden birisinin iPhone şifresini kırmasını istemiş, şirket de dünyadaki ‘güvenli’ algısına zarar vereceği için işbirliği yapmayı reddetmişti. ABD tarihinin en kanlı baskını olmasına rağmen Apple şirketi bununla ilgili kararı kendisi almış devlet baskısına boyun eğmemişti. Apple Türkiye’de olsaydı ve böyle bir talebi reddetseydi ertesi günü devlet oraya kayyum atamış ve şirkete el koymuştu.
Şerik istemeyen devlet aynı zamanda hiçbir markanın var olmasına, ortaya çıkmasına, kendi ayakları üzerinde gelişip büyümesine de müsaade etmiyor.
Biraz diri gördüğü her yapıyı ezen, ortadan kaldıran yüzlerce yıllık geleneğinin dozunu çok daha arttırarak devam ettiriyor. Bu anlayış ile bırakın Türkiye’den dünya çapında bir markanın çıkmasını, devlet olarak ayakta kalması mümkün görünmüyor. Hiçbir konuda şerik istemeyen devlet anlayışı, kendini çağa uygun hale getirip hukuk ve adalet ekseninde yenilemez ise günümüz dünyasında var olabilmesi hiç kolay değil.
(TR724)