Davada Koptuğum O An… ‘Çikinova Mektup’la Zarrab’a Tur Bindirdiler [Haber-İzlenim]

HABER İZLENİM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Reza Zarrab davasında 3.haftayı geride bırakıyoruz.
Şu ana kadar 14 gün, 90 küsür saat duruşma izledim. Sabahın erken saatlerinde başlayan mesaim akşamın geç saatlerine kadar sarktı.
Tuttuğum notlar 3 defteri doldurdu.
Adliyenin girişinde, duruşmanın yapıldığı 17.katta uzun kuyruklarda bekledim. Salonda ise saatler boyunca (tam 7 gün) Zarrab’ı dinledim.
Detaylara dair çok şey yazdım, sosyal  medya da anlattım.
Rüşvet pazarlıklarının yapıldığı telefon tapelerini, para için Reza’nın önüne yatan bürokratların, siyasilerin düştüğü ‘rezil ilişkileri’ dinlerken ruhum sıkıldı.
Sahtecilik yöntemlerini filan izlerken de sık sık ‘yok artık’ dedim.
Fakat Perşembe öğleden önce gördüğüm, şahit olduğum bir sahtecilik o ana gördüklerimle kıyaslanamayacak kadar absürttü.
Bir başka ifadeyle davanın 14.günü koptum.
ABD’Lİ AVUKATLARI FENA TROLLEMİŞLER
Davanın tek tutuklu sanığı Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın avukatları Türkiye Cumhuriyeti tarafından tutuldu. Ücretleri –hayli kabarık bir fatura- Türk halkının cebinden çıkıyor.
Avukat Kathy Fleming, Victor Rocco ve Todd Harrison oldukça tecrübeli avukatlar. Hatta Victor Rocco aynı adliyede uzun yıllar savcılık yapmış bir isim. Dolayısıyla beklenti Zarrab başta olmak üzere savcılığın tanıklarını sıkıştırmaları, davayı Hakan Atilla lehine çevirmeleri yönündeydi.
Fakat genel olarak çok kötü sınav verdiler.
Daha duruşmanın ilk günü davaya dair genel sunum yaparken 17 Aralık operasyonundaki rüşvetleri, ayakkabı kutularını, Reza’nın önüne yatan siyasetçileri doğruladılar.
Düşünsenize, parasını Erdoğan iktidarının ödediği avukatlar, Erdoğan’ın ‘kumpas, montaj – dublaj’ söylemlerini yerler bir etti.
İlerleyen dönemlerde başka hatalar da yaptılar.
Hatta zaman zaman ‘bu avukatlar kim adına çalışıyorlar’ diye düşünmeden edemedim. Maddi hatalar yaptılar, sorulması gereken soruları sormadılar. Üstelik Zarrab’ın çapraz sorgusunda öyle açıklar verdiler ki savcı, Fleming’in açık bıraktığı alanlarda gol üstüne gol attı.
Fakat hiç biri Perşembe günü yaşananlar kadar komik-tuhaf olmamıştı.
ATİLLA’NIN AVUKATI DA “YAŞASIN FOTOŞOP”ÇU ÇIKTI
Daha önce ki yazılarımda anlatmıştım.
Reza Zarrab tam bir suç makinesi. Uyuşturucu, rüşvet, fuhuşa aracılık, cinsel saldırı, sahtecilik.. Erdoğan’ın ‘hayırsever iş adamı’ olarak görüp uğruna ülkeyi yaktığı Zarrab’ta suç adına yok yok.
Savcının dinlettiği telefon tapelerinde bunun envai çeşit örneğini görmüştük.
Kapalıçarşı’da ki işyerinde ‘sahte belge üretim merkezi’ kurduğunu öğrendiğimiz Zarrab, Halkbank’a verecekleri evraklar için Happani’ye “Eksikleri fotoşop yapın geçin, yaşasın fotoşop” demişti.
Düşünsenize, Türkiye’nin en büyük bankalarından Halkbank’a fotoşopta yapılmış yada sahte hazırlanmış faturalar, evraklar veriliyor. Banka yöneticileri Reza’dan rüşveti peşin aldığı için evraklara bakmıyorlar bile. Oysa ki evraklara baksalar ilk anda sahte olduklarını fark edecekler.
Mesela Dubai gümrüğüne ait gözüken bir evrakta Türkçe tarihler vardı. Evrak güya Dubai Gümrüğü’nde doldurulmuştu fakat nedense tarih Türkçe atılmıştı. Dahası bir evrakta 00 Ocak 2012 yazıyordu.
Bir başka evrakta ise İngilizce bir şeyler yazmaya çalışmışlar. Fakat sahte kaşelerde kelime hataları yapmışlar. İlk bakışta görülebilecek hatalarla dolu sahte evraklarla milyonlarca dolar hayali ihracat yapmış Zarrab ve ekibi.
Duruşmada bu tip sahtecilikleri çok görmüştük ama hiç biri Atilla’nın avukatı Todd Harrison’un ‘delil’ diye sunduğu kadar abrüsd değildi.
Malum olduğu üzere 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun polis şeflerinden Hüseyin Korkmaz savcının tanığı olarak ifade verdi.(Ayrı bir yazı konusu ama kısaca fikrimi not edeyim: Savcının elinde çok güçlü kanıtlar ve Zarrab gibi bir isim varken Hüseyin Korkmaz’a neden ihtiyaç duydu anlamış değilim. Çünkü Korkmaz üzerinden davaya gölge düşürülmek isteneceğini bilmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Bu Korkmaz’ın şahitliğini, anlattıklarının değerini azaltmıyor fakat böyle önemli bir davayı polemiklerden uzak tutmak şart)
Avukat Harrison, Hüseyin Korkmaz’ın çapraz sorgusunda tam anlamıyla Nirvanaya çıktı. Havuz medyasında çıkan haberleri çok ciddi deliller, bulgularmış gibi Korkmaz’a yöneltti.
Bu esnada bir çok maddi hata da yaptı.
Mesela polis koleji sorularının çalındığını, Cemaatçi polislerin hızlı terfi aldığını, 17 Aralık operasyonundaki telefon dinlemelerinin mahkeme kararı olmadan yapıldığı gibi onlarca soru sordu.
Hüseyin Korkmaz hepsini tek tek cevapladı.
Hatta zaman zaman Korkmaz en baştan Türkiye’deki uygulamaları, sistemi ve mevzuatı uzun uzun anlatmak zorunda kaldı.
Ben hemen avukatın arkasında olduğum için masasını ve ekranını görebiliyordum. Önünde Daily Sabah’ın hazırladığı ve yalan yanlış bilgilerle dolu 15 Temmuz kitapçığı vardı. Yine havuz medyasından alınmış haber küpürleri de dosyalanmıştı.
Fakat öyle bir an geldi ki işte ben orada koptum. Uzun süre ‘galiba yanlış görüyorum’ diye düşündüm.
Avukat Harrison ekrana bir mektup getirip Hüseyin Korkmaz’a sorular sormak istedi. Harrison’un iddiasına göre Fethullah Gülen, hakim Mustafa Başer’e bir mektup yazıp tutuklu polislerin tahliyesini talep ediyordu.
Harrison’un bu sorusu üzerine Korkmaz “ Çok saçma geldi. Ben ne Gülen’i ne de hakim Başer’i tanırım. Böyle bir şeyi ilk kez duyuyorum. Saçma bir şey” dedi. Harrison tekrar “gördünüz mü bu mektubu daha önce” diye sordu. Korkmaz tekrar “hayır görmedim, ilk kez görüyorum” dedi.
Bu cevap üzerine Hakim Berman evrağın jürinin göreceği şekilde ekranlara yansıtılmasına izin vermedi. Harrison başka sorulara geçti ve konu kapandı. Fakat mektup çok ilgimi çekmişti.
ÇİKİNOVA MEKTUP
Birincisi Fethullah Gülen’in bir mahkeme reisine mektup yazıp ‘arkadaşları serbest bırakın’ demesi akla mantığa aykırı bir durumdu. İkincisi ekranda gördüğüm mektuptaki logo, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın logosuna benziyordu fakat altında Fethullah Gülen yazıyordu.
Üçüncüsü mektubun altındaki imza tuhaftı.
Öğle arası Periscopu’nda mektuptan bahsettim ve bulabilirsem paylaşacağımı, çok ilginç bulduğumu anlattım.
Ben başka işlerle uğraşırken Havuz medyası ‘özel haber’ olarak söz konusu mektubu haberleştirdi.
Ortalama zekaya sahip herkes bu mektubun sahte olduğunu anlayabilirdi. Çünkü logo, imza, içerik her şeyiyle ‘dökülüyor’du. Üstelik Havuz’un paylaştığı mektubun oluşturulma tarihi hakimin tahliye kararını verdiği 25 Nisan tarihinden 1 gün sonra yani 26 Nisan akşamı.
Yani birileri saçma sapan bir mektup yazmış, tahliye kararından bir gün sonra mektubu üretmişti.
Türkiye’de alışmıştık bu tip sahte belge ve yalan haberlere. Fakat tuhaf olan dünyanın öbür ucunda, yüzbinlerce dolar para ödenerek tutulan avukatların bu sahte evrakları delil diye New York’ta ki mahkemeye getirmesiydi. Üstelik doğruluğuna öyle inanmışlar ki ilk bakışta sahteliği anlaşılabilecek mektuba dair ısrarla sorular sordular.
Zarrab’ın ifadelerinde, dinlediğimiz telefon tapelerinde hayali ihracat için üretilen sahte evraklardan bolca görmüştük. Hatta sahte evrak işi o kadar yaygındı ki Zarrab ve ekibi kendi aralarında bu işlemler için ‘Çikinova’ tabirini kullanıyorlardı. Dönemin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan bile biliyordu sahte evraklar için ‘Çikinova’ dendiğini ve Zarrab’a hitaben ‘ne getirirsen getir, Çikinova yap getir’ diyordu.
Avukat Harrison’un Korkmaz’a sorduğu sorulardaki mektubu görünce ben pes ettim. Bundan sonra söyleyecek, analiz edecek bir şey bulamadım.
Türkiye Cumhuriyetinin yüzbinlerce dolar para vererek tuttuğu avukatlar, fotoşopla üretilmiş sahte bir mektubu ‘delil’ diye mahkemeye taşıdılar.
Zarrab görse ‘bu kadarını ben bile yapamazdım” derdi muhtemelen.

Zarrab’ın şirketlerinde üretilen sahte belgelerden birisi. Dubai gümrüğüne ait fakat tarih bölümü Türkçe yazılmış. Üstelik 00/../.. diye bir tarih yok.

Sahte kaşelerde İngilizce kelimeler bile yanlış yazılmış.

‘Çikinova’ olayında zirveye çıktıkları mektup.

 
(TR724)