Casus Reza!..

YORUM | ERMAN YALAZ

Hepimizin kulaklarında Reza Zarrab’ın sözleri. Bugünlerde daha sıkça işitiyoruz, tekraren duyuyoruz: “Bu iddiaları ortaya atan insanlar, ya matematik bilmiyor, ya da algı yönetimi yapıyor. İllegal yollardan elde edilmiş para, kara para olur. Benim yaptığım tüm ticaret, bankalar üzerinden yapılmıştır. Devletin tüm kurumlarının denetimine açık yapılmıştır. 200 ton altın ihraç edip Türkiye’ye 25 milyar TL gelir sağladım. Cari açığın yüzde 15’ini ben kapattım!”

17 Aralık fezlekesinde ortada dönen hayali ihracat ve ticaretin boyutu 87 milyar diye kamuoyuna yansımıştı. Zarrab serbest bırakıldığında anlatmıştı bunları. Hayırsever (!) bir işadamı idi. Şimdi İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca hakkında casusluk soruşturması açıldı. Artık o bir casus! Vatan haini! Hukuk yerine, adaletsizliği, yolsuzluğu ve rüşveti seçen bir iktidarın payandasıydı. Yer, yurt değiştirince, şartlar değişince hemen saf değiştirdi. AKP’lilerin deyimiyle hainlik yaptı! Amerika’daki davada bülbül gibi anlatıyor her şeyi. Erdoğan ve avenesinin başını kuma gömmesi de, infaz, suikast vs. iftiralarıyla, hatta kontrollü terör politikalarıyla gündem manipülasyonları da neticeyi değiştirmiyor.
KİMİN CASUSU PEKİ?
Yalnız ben bu casusluk meselesine kafayı taktım biraz. Türk Ceza Kanunu’nda casusluk, devlete karşı işlenen suçlar kategorisinde (TCK 326-327, belge temini 326. Madde’de, bilgilerin alınması 327. maddede düzenlenmiş). Siyasi ve askeri casusluk şeklinde ikiye ayrılıyor bu suç. Devletin güvenliği, “devlet” denilen ve kamu kudretini kullanma yetkisine sahip kılınıp, ülkenin benimsediği yönetim sistemini koruyup kollayan, kişi hak ve hürriyetlerini gözeten, kendisini hukukla bağlı kabul eden kamu tüzel kişiliğinin (cumhurbaşkanından bir devlet memuruna, ya da genelkurmay başkanından ordunun içindeki bir emir subayı veya erine kadar herkesi kapsıyor), somut tehlikelerle karşı karşıya bırakılmaması anlamını taşıyor. Bu tanımın bir kısmı AKP iktidarının görüşlerine pek yakın ilgi gösterdiği Prof. Dr. Ersan Şen’e ait.
Bu düzenlemeye göre, devletin güvenliği ve dolayısıyla ülke ve milletin güvenliğini ilgilendiren her türlü belgenin güvenliğinin sağlanıp korunması bu belgelerin zarar görmemesi, başka yerde kullanılmaması ve yetkisi olmayan kişilerce bulundukları yerlerden alınmaması gerekiyor. Bu suçlar savaş sırasında işlenirse cezası müebbet.
Diğer boyutuyla ise, (TCK 327) Devletin güvenliği, ulusal veya uluslararası menfaatleri bakımından gizli tutulan, gizli kalması ve paylaşılmaması gereken bilgilerin hukuka aykırı şekilde temini amacıyla yapılan davranışların tamamı casusluğa giriyor. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Reza Zarrab için muhtemelen bu ikinci noktadan hareketle casusluk soruşturmasını inşa etmeyi deneyecek.
Ama durun bir dakika bir sorun var! Buraya kadar her şeyi hukuk terimleri içinde tartıştık. Asıl soru şu. Kim bu devlet ve kim bu devlet görevlileri? Ya bu devleti temsil edenler suça karışmışsa ve bu sebeple devlet, ‘devlet sırrı’, ‘ devletin güvenliği’ gibi konuları askıya alacak bir çetenin eline geçmişse, hangi bilginin gizliliğinden söz edeceğiz. Prof. Dr. Şen’in tabiriyle, bu gizli bilgilerin halk tarafından  öğrenilmesi gerekiyorsa veya ilgili devlet görevlileri, devlete ve dolayısıyla toplum ve bireye zarar vermeden bu bilgilerin yargı makamlarınca öğrenilip denetlenmesi sözü vermişse ne olacak? (Cumhurbaşkanı da, rüşvet alan bakanlar da bu sözü vererek geldiler siyaset sahnesine.)
Zarrab’ın anlattıkları üzerinden casusluk suçu değil, devlet sırrı, güvenliği deyip suç işleyenler, rüşvet alanlar, yolsuzluklarını kılıf uydurup yetim hakkı yiyenler yargılanacak. Gerçek hukuk devletlerinde bu iş böyle.
HERKES CASUS ZATEN
Bizde iş tersi. Niye casus oldu şimdi bu Reza Zarrab diye düşünmeye de çok lüzum yok sanırım. Aynı hafta içinde suçu ispat edilmemiş, illiyet ve delil dahi gösterilmemiş bir suçlamayla CHP milletvekili Enis Berberoğlu da casus ilan edildi. Ona da Can Dündar ve Erdem Gül’ün MİT Tırlarında ilaç değil, silah olduğunu ispatlayan manşetin bilgilerini temin etme suçlaması yöneltiliyor. Graham Fuller, Henri Barkey ve Büyükada’da apar topar gözaltına alınan 6 insan hakkı savunucusu casus ilan edildi. İki hafta önce Zarrab davasını açan ve sürdüren eski savcısı Preet Bharara ve savcı Joon H. Kim’e de soruşturma açıldı. Alman gazeteci Deniz Yücel’i birinci elden casus ilan eden AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı. Dün AK Parti hükümetini gerçek bir darbeyle götürmeyi düşünenlerin ipliğini pazara çıkarttı diye Mehmet Baransu’ya da casusluk soruşturması ve davaları açtılar. Polislere de. Can Dündar da casus… MİT tırlarını durdurup, uluslararası savaş suçu işlenmesini önleyen savcı, hakim, jandarma, polis görevlileri de öyle ilan edildi.
Özet şu: Devlete çökmüş bir çete, suçları deşifre olduğunda bu suçlarını örtmek için hasbelkader ya da bilerek üstüne gideni/gidenleri casus ilan ediyor. Bunca hukuksuzluğa, haksızlığa karşı ayıp etmeyelim ancak. eskiden ‘casusluk zor işti’! Bir sürü James Bond filmi, Lawrence belgeseli izledik. İşlerin incelikleri sinematografik olarak anlatılıyordu, eğlenceliydi. Şimdi bu iş çok kolay. AKP ve Erdoğan karşıtı oldun mu, casussun. Darbecisin. Yaşamamalısın…
Son not: İstanbul Başsavcılığı makamında Erdoğan’ın emir kulu gibi talimatlı infaz yapan, adına yargılama diye bunu kamuoyuna sunan kişilerin Reza’yı casus ilan etmeleri büyük haksızlık. O belki İran için casusluk etmiş, bunca bakanı, başbakanı bağlamış ve parayla önüne yatırmış olabilir. Neticede o önceden işbirliği yapıyordu Türkiye’deki bu dostlarıyla. Casusluk bunun neresinde? Şimdi gerçekten paçasını kurtarmak istiyor.
Ama bu dipnottan kimse gerçek gazeteci, polis, sivil toplum temsilcilerini casus kabul ettiğimizi çıkarmasın. Onlar demokrasiyi, hukuk devletini, hukukun namusunu kurtardılar… Tarih bunu böyle yazacak. Casusları casus, hırsızları hırsız olarak yazacak. Casus-belli yani. Sırlar döküldükçe, maskeler düştükçe; ‘o da casus, bu da casus’ sözlerinin dozu da havuz manşetleri artacak…
(TR724)