Alın Size Geceyarısı Ekspresi!..

YORUM | BÜLENT KORUCU

Türkiye, yıllarca Geceyarısı Ekspresi filmini konuştu. Hapishaneye düşen bir Batılının hikayesinin sebep olduğu imaj kaybı epey enerji ve vaktimizi çaldı. Şimdi nurtopu gibi, çok sayıda Geceyarısı Ekspresi’miz oldu.
Büyükada’da toplantı yaparken gözaltına alınan 11 insan hakları savunucusundan bahsediyorum. Birisi ülkede hukuk olmadığını anlatmak için kurgu yapsa ancak bu kadar olurdu. Tahliye kararının verildiği 120 gün sonraki mahkemeye kadar yaşananlar tam bir skandaldı. Tutuklama hukuk açısından vahimdi, salıverilme şekilleri tam anlamıyla facia.
Ülkelerine dönen aktivistler yakında gazete ve televizyonlarda boy göstermeye başlar. Tutuklanmalar ve salıverilme şekillerini anlatsalar ve mahkemedeki savunmalarını tekrar etseler yeter. Normal bir ülke yerin dibine geçerdi.
Mesela İsveç Vatandaşı Ali Ghravi, savcının suç uydurmak için sunum malzemelerinde tahrifat yaptığını kayıtlara geçirdi. Bir dil haritası üzerindeki tanımları silerek siyasi ve bölücü bir harita olarak sunmak sosyal medya trolleri için bile fazla. Ama bir savcı buna cesaret etmiş.
‘TÜRK HÜKÜMETİ SÖZÜNÜ TUTTU!’
Tahliyelerin eski Almanya Başbakanı Schröder’in devreye girmesiyle alındığı teyit edildi. Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Schröder’e verilen gizli görevi Spiegel’e doğrulayarak, “Gerhard Schröder’e arabuluculuk çalışması için çok müteşekkirim. Bu, gerilimin düşürülmesi yönünde ilk işaret. Çünkü Türk hükümeti verdiği tüm sözleri yerine getirdi. Şimdi diğer tutukluların serbest bırakılması için çalışmaları sürdürmemiz gerekiyor” dedi.
Demek ki neymiş, ‘Türk Hükümeti verdiği sözleri yerine getirmiş’. Hükümetten kastın Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söylemeye gerek yok. Ülke parti devletine gidiyor diyenler yanıldı. Düpedüz bir kişi devleti haline geldik. Cumhurbaşkanı, yargıç, polis, gazeteci, eğitim bilimci, sıhhi tesisatçı… bütün yetkiler tek elde toplandı.
Erzurum’da tutuklu subayın eşi ağaca çıkarak Erdoğan’a ulaştı ve kocası tahliye oldu. Almanlar ise eski başbakanı göndererek vatandaşlarını kurtardı. Türkiye açısından insan hakları savunucularını haksız yere tutuklamaktan bile daha büyük ayıp. Ve Almanlar bunu deşifre ederek Türkiye’yi iyice küçük düşürdü. Tabir yerindeyse kanırttı.
Erdoğan, 8 Temmuz’da, yani gözaltındakiler daha savcıya bile çıkmadan şunları söylemişti:
“Büyükada’da niye toplanmıştı? Onlar adeta 15 Temmuz’un devamı niteliğinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdir. Gelen istihbarat üzerine gözaltına alınmıştır. Buradan bir yargı süreci başlayabilir. Onların yapmış oldukları çağrıyı, şu anda da yapıyorlar. Siz de bu soruyu sorarak bu çağrıya destek veriyorsunuz. Ama benim bir tasarrufum yok. Kararı yargı verecektir.”
Bu cümleleri G20 zirvesi için gittiği Almanya’da kurmuştu. O tavır üzerine tutuklama yapmayacak yargıç kendini cezaevinde bulurdu.
YANDAŞ MEDYA DUT YEMİŞ BÜLBÜL
Erdoğan’ın işaretinin ardından medya linçi geldi. Sanıklar mahkemede şaşkınlıklarını, “Bize verilmeyen belgeler, sorulmayan soruların medyaya servis edildiğini gördük” şeklinde dile getirdi. ‘15 Temmuz’un devamı, harita üzerinde yakalandılar’ gibi iddialar günlerce manşetten inmedi.
Aynı medya tahliyeden sonra üç maymunu oynuyor. Gazetecilere tahliye verildiğinde yeri göğü inletip tekrar içeri aldırmışlardı. Mahkeme heyeti açığa alınıp haklarında soruşturma başlatılmıştı. Şimdiki sessizlikleri manidar. Tahliye geleceği önceden haber verilip tembihlenmişler belli ki.
Yok denecek kadar az satmasına rağmen yöneticileri Cumhurbaşkanlığı uçağından inmeyen yandaş Milat gazetesinin yazarı, tutuklamanın aslında bir FETÖ tuzağı olduğunu yazacak kadar ileri gitti. Peki, ‘Erdoğan’a o konuşmaları kim yaptırdı?’ sorusu anlamsız.
Amnesty Türkiye Şube Başkanı Taner Kılıç bu kategoride tutuklu kalan tek kişi. Telefonunda ByLock olmadığını uzman raporuyla ispat etmesine rağmen tahliye edilmedi. Avukatlarının, suçlamaların Büyükada dosyasıyla birleşmesine itiraz etmesi hataydı. Aynı pakette belki o da çıkardı. Bu bile tek başına Ankara’da yargıçlar değil kurşun askerler olduğunu göstermeye yetiyor.
(TR724)