13,5 Milyon Seçmenin Oyu Çöpe Atıldı!..

Yorum | Erhan Başyurt

Son yerel seçimler 2014 Mart ayında yapıldı. AK Parti yaklaşık 20 milyon 500 bin oy aldı.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifasını istediği belediye başkanlarının aldıkları oy oranları yaklaşık 6 buçuk milyon.
İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir ve Niğde… İstifaya zorlandı veya etmek üzereler.
Bu durumda AK Partili adaylara oy veren seçmenin 3’te biri boşuna oy kullandı.
Yani, seçmenin 3’te birisi havaya oy attı.
Bunun adı demokrasi değil, olsa olsa ‘demokrasi tiyatrosudur’
Yıllarca ‘milli irade’ söylemlerine sığınan, ‘halk seçti, halk indirir’ diyerek, her türlü baskıya göğüs geren bir parti için içler acısı bir durum.
Demek ki, ‘milli irade’ sadece Cumhurbaşkanı için geçerli.
Nitekim Erdoğan son olarak basın mensuplarına bunu açıkça ifade etti…
***
Tüm bu isimlere, görevden alınan ve yerlerine kayyım atanan HDP’li belediye başkanlarını ve HDP’li tutuklu vekilleri de eklediğinizde tablo daha da vahimleşiyor.
Yaklaşık 13 milyon seçmenin iradesi bir kalemde çöpe atılmış durumda…
Halkın verdiği oyların, asıl olanın iradesinin vekiller tarafından bu kadar hiçe sayılması, demokrasilerde mümkün değil.
***
Gelelim madalyonun öbür yüzüne…
AK Partili belediye başkanları neden ‘kuzu kuzu’ istifa ediyorlar?
Birinci ihtimal, AK Partili başkanlar başarısızlar. Oy kaybına sebep oluyorlar, parti genel merkezi oy kaybını engellemek için müdahale ediyor.
İkinci ihtimal, AK Parti belediye başkanları çok ciddi yolsuzluklara başvurdular.
İktidarda olmanın verdiği öz güvenle, partili belediye başkanlarına yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma soruşturması açmak yerine, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ diyerek ‘yargı zırhı’ verilerek sadece görevden el çektiriliyorlar.
Onlar da yargıya hesap verme korkusuyla, ‘zırh’ kuşanıp istifa ediyorlar.
Üçüncü ihtimal, başkanlar ‘suçsuz’ hatta ‘başarılı’ ancak yargı tamamen Cumhurbaşkanı’nın kontrolünde olduğu için, direnç gösteremiyor ve istifa talimatına ‘kuzu kuzu’ boyun eğiyorlar.
Dördüncü ihtimal, Cumhurbaşkanı partide ve siyasette ‘Tek Adam’ olduğunu herkese kabul ettiriyor ve güç gösterisinde bulunuyor.
Sadece muhalefeti susturmakla kalmıyor, kendi partisinde de ‘tam biat’ etmeyen isimleri ezerek, onursuzca istifaya zorluyor.
Böylece, AK Parti içinde muhalif ses çıkarması ihtimali olanlara da gözdağı veriliyor ve sindiriliyor.
Beşinci ihtimal, Türkiye ekonomik krize girdi. ‘Havuz’a yeterince kaynak akışı olmuyor. Büyükşehirler de umulan desteği sağlamakta yetersiz kalıyor ve başkanlar istifaya zorlanarak ‘kamu havuzu’ tekleştiriliyor.
***
Bu ihtimallerden hangisi ya da hepsi birden bile olsa, demokratik bir ülkede başkanlar istifaya zorlanamaz. Yerlerine kayyım atanamaz.
Başkanlar, ‘abdestlerinden eminlerse’ partinin ‘istifa edin’ talimatına ‘hayır’ der ve kendilerini seçen halk iradesine sığınırlar.
Halk ilk seçimde, ‘devam’ ya da ‘tamam’ kararı verir. Ancak başkanlar, gerekirse kendi partilerinden istifa ederek 5 yıllık görev sürelerini tamamlarlar…
***
Sonuçta, daha önce bu köşede defaatle yazdığımız gibi, Türkiye’de rejim değişti.
ABD tarzı başkanlık değil otoriter ülkelerde olduğu gibi ‘Tek Adam’ sistemine geçildi.
Bugün iktidarda Erdoğan değil, bu sınırsız yetkilerle kim gelirse gelsin, aynı yöntemlere başvuracaktır.
Nitekim, Türkiye ‘partili cumhurbaşkanı’ sistemini, 1923-1946 arasında yaşadı.
Tek partinin hâkim olduğu bir Meclis’te, Cumhurbaşkanı da aynı partidense, ‘Tek Adam’ başbakanları da belediye başkanlarını da istediği gibi değiştirir.
Halkın verdiği oylar göstermeliktir ve sadece ‘Tek Adam’ için meşruiyet aracıdır.
Daha da kötüsünü söyleyeyim, hiçbir ‘Tek Adam’ güçlü bir dış müdahale ya da halk bilinçlenmesi olmamışsa, seçim kaybetmemiştir.
Zira seçimleri denetleyecek kurullar da, itiraz edilecek yargı makamları da ‘Tek Adam’ ne derse onu yapar.
Bu durumda ‘açık oy, gizli sayım’ gibi geçer bütün seçimler.
Muhalefet, kumda oynayan çocuklar gibidir. Güçlenince ezilir, güçsüzse beslenir. Hatta zaman zaman ‘anlaşmalı muhalif’ hareketlere sipariş usulü izin verilir….
***
Bu yazdıklarım ‘kötümser’ bir bakış açısının veya ‘umutsuzluğun’ satırları değil.
‘Tek Adam’ rejimlerinin fıtratında var olan şey bu…
Dünya bugün de her coğrafyada çok sayıda emsalleriyle dolu…
Şunu da belirtmekte fayda var, bugüne kadar hiçbir ‘Tek Adam’ rejimi ülkesine huzur ve mutluluk getirmemiştir.
Ve hiçbir ‘Tek Adam’ rejimi kısa da sürse uzun da sürse mutlu sonla bitmemiştir!
(TR724)