Diktatörleri Tanıma Klavuzu

[Veysel Ayhan]

Diktatörler tüm diktatörlerin akıbetini bilir ama ders almaz. Hitler’in intiharı, Saddam’ın feci sonu, Kaddafi’nin linç edilmesi, Çavuşesko’nun infazı…
Hiçbir son, bir başka diktatöre ibret olmaz. Peki neden?
Çünkü diktatörün akıl ve mantığı normal insanınki gibi çalışmaz. Mekanizma başkalaşır, değerler farklılaşır, bakış açıları değişir.
HER DİKTATÖRÜN 6 BELİRGİN ÖZELLİĞİ VARDIR

1- Halkına şiddet ve zulüm uygular. Diktatörün hayat suyu ve gıdası şiddettir. Tüm gücü elde ettiğinde bile yumuşamaz. Yumuşamasını bekleyenler, her gece eve geldiğinde ev sakinlerine şiddet uygulayan babayı yatıştırmaya çalışan ev sakinleri gibidirler. Şiddet uygulayan baba aslında korku içindedir. Ruhunda bin bir korku deveran eder. Evin içini şiddetiyle kontrol altında tuttuğunu düşünür. Ama sürekli otoritesini kaybedeceğinden korkar. Korktukça, otoriterliğini artırır. Dört elle sarıldığı bu şiddete, her anlamda mecburdur. Markette vatandaşa dayak atar, işçileri “nankör” diye azarlar, yaslı anneleri yuhalatır, memurları fırçalar, bakanlarını tokatlar danışmanlarını tekme tokat uçaktan atar. Ne annelerin feryadını duyar ne de bebeklerin ağlamasını.
Sürekli “Ey, ey!” niye naralar. Kin ve nefret onun bünyesi için C ve D vitamini gibi bir şeydir. Düşmansız ayakta duramaz. Bazen üst akıl, ABD, Rusya: bazen AB, Almanya, faiz lobisi; kimi zaman da yerli düşmanlar.

2- Megolomandır. Büyüklük kuruntusu içindedir. Kendisine gerçekte olmayan üstün nitelikler yakıştırır. Narsisttir. Kendine aşıktır. Allah’a ait nitelikleri kendinde görmeye başlar. “Rahmetimiz gazabımızı geçer” der. Bunu gaf sananlar boşuna düzeltmesini bekler. Halkın yüzde ellisini karşısında bulunca “Peygamberimiz dahi herkesi kucaklayamadı!” gibi hezeyanlara girer. Kendisine yapılan üstünlük yakıştırmalarını yalanlamaz. Etrafındaki şakşakçılar “Allah’ın bütün vasıflarına sahiptir!” dediği zaman bundan rahatsız olmaz. Söyleyeni kınamaz. “Peygamber gurura kapıldı” diyen meczubu kendisine hakaret ettiği tarihe kadar aynı bakanlıkta tutar.
3- Her diktatör aynı zamanda bir Hubris hastasıdır. “Herhangi bir insanın egosu zirveye tırmanır, muazzam bir kibirlilik, mutlak bir yanılmazlık dürtüleri o şahısta had safhaya varırsa bu durumu hekimler hubris olarak tanımlar. Yani iktidar sarhoşluğu!”
Bir tahterevallide yaşarlar. Ya yukarıdadırlar veya aşağıda. Kendisinden çok güçlü birini görünce kuyruk sallayan mütevazi bir kedi olurlar. Aşağıdakilere ise kükreyip pençeleyen mağrur bir aslan olurlar.  Gücü yettiklerini sürekli aşağılayıp küçümserler.

4- Hatalı olabileceğini asla düşünmez.  Yapılan hataları kesinlikle başkaları yapmıştır. Suriye’yi Davutoğlu’na yıktığı gibi her hatayı bir başkasının sırtına yükler. Kendisi hatadan âridir. Dolayısıyla hatalarını dile getirmeye cesaret edenleri cezalandırır, uzaklaştırır. Çevresine korku salarak sadakatı sağlar. Biri kalkıp kazara “Uçuruma doğru gidiyorsun!” ikazı yaptığında tedbir almayı asla düşünmez böylece sonunu hızlandırır.
Kendisini uyaran arkadaşlarını çevrelerinden uzaklaştırır. Beraber yola çıktığı isimleri teker teker tasfiye eder. Yalnız kalır ama buna “değerli yalnızlık” der. Bu yalnızlığı da karşısındakilerin yanlışlarına bağlar. Etraflarına daha çok kendilerini onaylayacak kişileri toplar. Zaten sorun kesinlikle kendilerinde değil, dışarıdadır, ötekindedir. Karşıt görüşler ve fikirler diktatör için günah-ı kebair hükmündedir.

5- İç dünyaları çarpık olduğundan sürekli yalan söylerler. Yalanlarını tekzip ettirmemek için her yola başvururlar. Bu yalanlarını sürekli tekrarlayarak halkı inandırırlar. Söyledikleri yalana bir süre sonra kendileri de en içten biçimde inanırlar. Her bir diktatör aslında Mitomani hastasıdır. Olmasını istediklerini, olmuş gibi hayal eder. Bu hayale birkaç yalan tekrarından sonra inanır.
6- Diktatörde empati ve sevgi olmaz. Her şey kendisidir.  Bu nedenle karşısındakinin duygularını, düşünceleri, isteklerini ve en kötüsü acılarını duymaz. Karşısındakilerin isteklerini çoğu zaman kendisine yönelik bir tehdit olarak görür. Kendileri ve yakınları dışında hiç bir şeye sevgi duymazlar. Kimseyi sevemezler. O nedenle hayatını kaybeden şehitler, eylemciler, çocuklar onlar için sayısal rakamlardır.
Türkiye, yukarıdaki özelliklerin tamamını siyaset ve bürokraside taşıyan bir kadronun idaresinde yol alıyor. Bunu bilip ona göre yol almak, plan yapmak ve dua etmekten başka çare görünmüyor.
(TR724)