Gafiller!..

[Haber-Analiz: Semih Ardıç]

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, Türkiye’nin bozulan imajını reklam kampanyası ile düzeltecekti ki bir ay geçmeden dünya devi şirketler geri adım atmaya başladı. İsviçre merkezli gıda devi Nestle’nin, “Bu kampanyaya katılımımızı şu anda durdurduk ve ileride atacağımız adımları da gözden geçireceğiz” beyanatı Ankara’yı şoke etti. Novartis de Nestle gibi projeden çekildiğini açıkladı. Hükümet için böyle bir gelişme hesapta yoktu. İki firmanın tavrı referandum akabinde estirilen suni ‘bahar rüzgârını’ tersine çevirebilir.
İngiltere’nin muteber gazetelerinden Financial Times’in (FT) bahse konu haberi Türkiye’nin imajının öyle birkaç reklamla düzeltilemeyecek kadar bozulduğunu teyit etti. Novartis’in Genel Müdürü (CEO) Joe Jimenez projeye mesafeli duracaklarını Nestle’ye nazaran daha diplomatik bir dille ifade etti: “Türkiye’nin kampanyasının zamanlamasının talihsiz, gelişmeleri yakından takip edeceğiz.” Ford ve Vodafone’un da her an ‘ben de yokum’ diyebileceği konuşuluyor.
ZEYBEKCİ’NİN DEDİĞİ KADAR BASİT DEĞİL
nestle
Vaziyet vahim. Hâdisenin seyri, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin, “Bazı dostlarımızın burada tereddüt geçirdiğini görüyoruz. O da şu an iki tane bize destek veren dostumuzun, bir süreliğine belirli bazı yerlerde, beklemeye geçmesini görüyoruz” nevinden sözleri ile izah edilemez. Avrupa’da ve Amerika’da Türkiye’ye matuf ‘demokrasiden hızla uzaklaşılıyor’ tenkitlerine maruz kalmaktan endişe eden dünya devi şirketler kendi itibarlarını muhafaza etmek adına böyle bir adım attı.
Neticede onlar da sivil toplumu, aktivistleri, gazeteleri, televizyon haberlerini, sosyal medyada yazılıp çizilenleri, beyne’l-milel teşkilatların kaleme aldığı raporlara derc olunan hukuk ihlallerini kale almak mecburiyetinde. Zira batıda şirketler itibar sıralamasında geriye düşmemek için dikkatini sadece imalat, pazarlama, fiyat ve kaliteye teksif etmez, edemez. Tüketiciler çevreye, insana, temel hak ve hürriyetlere hürmet edip etmediğine bakarak firma ve markalara ayrı bir karne verir ki bu karne, kalıcı olmak isteyen firmalar için ilkinden daha mühimdir.
OMW, TOTAL, CITIGROUP VE DOUGLAS NİYE TÜRKİYE’Yİ TERK ETTİ?
‘Demokrasi’, ‘medya hürriyeti’, ‘şeffaflık’ ve ‘insanî inkişaf’ gibi endekslerde en alt sıralara gerilemiş Türkiye ile yan yana telaffuz edilmek dünya devi de olsa bir şirkete çok pahalıya mal olabilir. Avusturyalı OMW’den Fransız Total’e, Citigroup’tan Alman Douglas’a kadar onlarca firma Türkiye’yi sadece durgunluğa bağlı olarak katlanan zarar yüzünden terk etmedi. Türkiye’de şahit oldukları gayr-i hukukî ve gayr-i insanî tavır ve icraattan bîzar oldukları için bavullarını topladılar, can ve mal güvenliğine dair hiçbir endişe duymayacakları memleketlerine rücu ettiler.
Esasında Nestle ve Novartis, Türkiye’de ticarî faaliyetleri esnasında hükümetten baskı görmemek için bir ay evvel listeye isminin yazılmasına kerhen ‘evet’ demişti. Tıpkı listedeki diğer 15 şirket gibi onlar da AKP ile karşı karşıya gelmenin nasıl bir bedele tekabül ettiğini Boydak, Koza İpek, hatta Ülker’in maruz kaldığı baskılardan hareketle gayet iyi biliyor. Referandum arifesinin şartlarında benimsedikleri ‘teslimiyet ve şerrinden emin olma’ tavrına rağmen Nestle ve Novartis’in ‘Potansiyelini Keşfet’ temalı reklamlara destek vermekten vazgeçtiğini şimdi açıklaması calib-i dikkat.
NESTLE VE NOVARTİS’E BASKILAR ARTABİLİR
Devletin bütün birimlerinin üzerlerine geleceğini bile bile bu çıkışı yaptılar. Muhtemelen AB müzakerelerinin askıya alınabilme ihtimalini de göz önünde bulundurdular. İtibar kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ettiler. Nestle 100 seneden beri Türkiye’de ve 3 bin 800 kişiyi istihdam ediyor. İlaç devi Novartis de 60 senedir Türkiye pazarında. 2 bin 300 kişiyi istihdam eden şirketin kararında Almanya, Avusturya ve İsviçre üçgeninde Erdoğan’ın ‘Nazi artığı’ sözlerine duyulan infialin payının da tesirli olduğu ilave edilmeli.
Vaka münferit gibi dursa da işaret ettiği iflas umumi… 16 Nisan referandumunun şaibeli neticesinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından itirazlara rağmen tasdik edilmesi ile Türkiye çıkmaz sokağa girdi. Recep Tayyip Erdoğan, mayıs ayında AKP’ye yeniden üye olacak ve emaneten devrettiği genel başkanlık koltuğunu Binali Yıldırım’dan geri alacak. Anayasa da yüksek mahkeme de medya da artık Erdoğan.
NESTLE, HİTLER HATASINI TEKRAR ETMEK İSTEMEMİŞ OLABİLİR Mİ?
Tam bu esnada Nestle’nin imaj reklamından çekildiğini görünce, ‘vaktiyle Hitler’e destek vererek yaptığı hatayı ikinci kez tekrarlamak istememiş olabilir mi?’ demeden kendimi alamadım. Nestle, Nazi Ordusu’na çikolata sağlamış, fabrikalarında toplama kampı mahkûmlarını zorla çalıştırmış ve İsviçre Nazi Partisi’ne malî destek vermişti. Firma kendini affettirmek için 2000 senesinde Soykırım Gazileri Fonu’na 14,6 milyon dolar bağışlamıştı. 2. Cihan Harbi esnasında milyonlarca Yahudi’yi katleden Hitler ve onun devr-i istibdadı lanetle yâd ediliyor. Avrupa o karanlık günlerden herkesin insanca yaşama hakkını müdafaa ederek, demokrasiyi tahkim ederek bugünkü sahil-i selamete çıktı.
AKP’nin imajı parlatma teşebbüsüne Nestle’nin mesafeli duruşu da gösteriyor ki Türkiye batıdan, demokrasiden, hukukî emniyetten, mülkiyet hakkının kıyısında derin bir uçuruma yuvarlanıyor. Vaziyet o kadar vahim ki reklamla, propagandayla düzeltilemez. Demokrasi –mış gibi yaparak tesis edilemez! O yüzden yatırımcıları ikna etmek için reklamdan evvel AKPM raporunda belirtildiği gibi tevkif edilmiş 217 gazetecinin serbest bırakılması, OHAL’in kaldırılması ve şirketlere el konulmak suretiyle mülkiyet gaspına son verilmesi elzemdir. Hukuk devletine rücu etmedikçe atılan hiçbir adım ikna edici olmayacaktır.
YERLİ İŞADAMINI HAPSE ATARKEN TÜRKİYE GÜVENLİ LİMAN, ÖYLE Mİ?
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘potansiyelini keşfet’ sloganıyla yabancıların kapısını çalmadan evvel Boydak, Nakipoğlu ve İpek gibi yüzlerce aile şirketine reva görülen baskı ve zulme son verilmesi için teşebbüste bulunsa daha inandırıcı olurdu. Anadolu’nun en gözde şirketlerinin patronları tek suç delili olmaksızın aylardır hapiste tutuluyorsa elin işadamı niçin Türkiye’ye fabrika kursun ki! Hiçbir işadamı, parasının, canının ve hürriyetinin hukukî teminat altında olmadığını bile bile sadece “Reklam güzelmiş.” deyip yatırım yapmaz. TİM ve TOBB, kayyım kılıklı gaspların Türkiye hudutlarının haricinde nasıl dehşetle takip edildiğini idrak edebilseydi keşke!
AKPM KARARININ İLK ARTÇI ŞOKU
Nestle ve Novartis’in vedası ile Avrupa Konseyi Karma Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) kahir ekseriyetin tensibi ile Rusya, Arnavutluk, Ukrayna ve Azerbaycan’ın top koşturduğu ‘sabıkalı demokrasi kümesi’ne tenzil-i rütbe edilmemizin çıkaracağı faturaların birincisiyle yüzleşmiş olduk. Ekseriyeti Türkiye’yi idare edenlerin anti demokratik icraatından mütevellit sebeplerle Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakerelerini ikmal edemediğimiz gibi ‘sabıkalı demokrasi’ diye tasnif edildik. Reis-i Cumhur Erdoğan’ın, “AKPM kararını tanımıyoruz.” mukabelesi, Avrupa’da Türkiye’ye muhalif olan siyasetçilerin sayısını çoğaltmaktan, azala azala bir avuç kalan dostları rencide etmekten başka bir netice vermeyecek.
Türkiye’nin hâk ile yeksan olmuş imajını, televizyon ve sosyal medyada yayınlanacak reklamlarla ayağa kaldıracağını zanneden TİM ve TOBB kampanyadaki ilk firelerden hiç ibret almışa benzemiyor. FT’nin haberine dair yazılı beyanat veren TİM ve TOBB, Nestle ve Novartis’ten ‘gafiller’ diye bahsetti. Kaş yapayım derken göz çıkardılar. Nerede itidal! Nerede nezaket! Nerede hürmet!
Demek öyle, gafiller!
koza
(tr724)