Avrupa ile Planlı Diplomatik Krizin Bedelini Yine Gurbetçiler Ödeyecek

Türk Hükümetinin ardı arkası kesilmeyen tehditleri sadece seçim yatırımı olarak okunmuyor. Artık, Erdoğan’ın bilinçli bir strateji olarak en az 5 yıldır başarıyla yürüttüğü gurbetçileri diplomatik ve siyasi bir silaha dönüştürme çabaları sonuç verdi.
Türkiye için referandum öncesi bir seçim malzemesi olarak tüketilen ve muhtemelen birkaç haftaya kadar unutulacak Avrupa’yla diplomatik krizin en ağır faturasını Avrupa’da yaşayan gurbetçiler ödeyecek. Avrupa’yla ve hatta NATO ittifakıyla her türlü köprüyü atmaya niyetlenmiş görüntüsü çok vahim sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyor.
Ne yazık ki, Türk Hükümetinin günlerdir ardı arkası kesilmeyen tehditleri sadece seçim stratejisi olarak okunmuyor. Artık, Erdoğan’ın bilinçli bir yöntem olarak en az 5 yıldır başarıyla yürüttüğü gurbetçileri diplomatik ve siyasi bir silaha dönüştürme çabaları sonuç verdi. Avrupa’daki Türk göçünün büyüklüğü Erdoğan’a Putin’in bile sahip olmadığı bir güç veriyor. Dolayısıyla, Avrupa başkentlerinde ilk kez Türk göçü ciddi bir iç güvenlik sorunu olarak güvenlik ve istihbarat birimlerinin gündemine girdi. Peki, gurbetçileri ne gibi tehlikeler bekliyor? Sıra sıra yazalım.
ERDOĞAN’IN UZUN ELİ HEDEFTE
1 – Avrupa’da güvenlik güçlerinin gündemi öncelikle ‘Erdoğan’ın uzun eli’ olarak adlandırılan kurumları olacak. Ankara, Avrupa’daki teşkilatını nasıl besliyor? Öne çıkan kurumlar 2010’da kurulan Yurtdışı Türkler Başkanlığı (YTB), TİKA, Yunus Emre Enstitüleri, AKP’nin Avrupa’daki Türklerden sorumlu olarak atadığı ve 18. Yüzyıl İngiliz sömürge valileri gibi hareket eden Metin Külünk. Bu kurumlar ve kişiler gerek bavullarla taşınan nakti yardım, gerek göstermelik projeler üzerinden dağıtılan fonlardan faydalanan dernekler ve kişiler birkaç yıldır takip altında. Bu ilişki ağına dokunan herkesi zorlu günler bekliyor. UETD başta olmak üzere Ankara’nın yörüngesindeki derneklerin Avrupa’da uzun bir geleceği yok. Bugüne kadar, Türk toplumunu yönlendirmeye çalışan elçilik ve konsolosluk çalışanlarını da artık daha düşmanca bir ortam bekliyor.
DİTİB’İN GELECEĞİ TEHLİKEDE
2 – Avrupa’nın en büyük cami ağına sahip DİTİB teşkilatı en ağır hasarı alacak kurum olarak görünüyor. 30 yılda inşa ettiği olumlu imajı son 3 yılda yerle bir eden DİTİB en ağır bedeli ödeyecek kurum gibi görünüyor. Artık DİTİB camilerinde AKP milletvekillerinin seçim mitingi yaptığı, imamların cemaatini fişlediği Avrupa’da herkesin konuştuğu adiyattan bilgiler.  Avrupa’nın her yerinde Cuma vaazlarında iktidarın siyasi ajandasına uygun mesajları veren bu camiler maalesef bugün Avrupa hükümetleri tarafından “Ankara’nın arka bahçesi” olarak görülüyor. Ankara’nın talimatıyla düzenlenen gösterilerin, yürüyüşlerin, mitinglerin vs. tamamının büyük oranda DİTİB teşkilatlarının Türkiye’den gelen imamların vizelerinin iptal edilmesi, her ülkede Ankara tarafından atanan din ataşeleri tarafından belirlenen yönetimlerin devletlerin resmi muhatabı olmaktan çıkarılması ve hatta bazı ülkelerde DİTİB’in feshedilmesi dahi gündeme gelebilir. 3 nesil Türk göçmenin büyük fedakarlıklarla kendi cebinden kurduğu cami teşkilatlarını zor günler bekliyor.
AVRUPALI TÜRKLER YASAL HAKLARINI KAYBEDEBİLİR
3 – Avrupa’daki gurbetçiler ciddi bir algı ve statü kaybına maruz kalacak. Başta çifte vatandaşlık olmak üzere bir çok yasal hakkını kaybedecek. Türkiye ile Avrupalı Türkler arasında bağı kuvvetlendiren ne varsa yok etmek için Avrupa Hükümetleri daha aktif bir tutum içine girebilir. İşyerinde ayrımcılıktan ev kiralamakta zorlanmaya kadar günlük hayatta karşılarına çıkabilecek sorunlara değinmiyoruz bile.
VİZELER ZORLAŞACAK
4 – Bir yıl önce Mart ayında ‘Avrupa’ya vizesiz seyahat’ propagandası yapılırken bugün vize almanın artık hiç olmadığı kadar zorlaştığı bir döneme giriyoruz. Vize barajını aşmak için neredeyse herkese yeşil pasaport dağıtılıyordu. Artık yeşil pasaport sahiplerine vize zorunluluğu getirilmesi şaşırtıcı olmaz. Avrupa’da yaşayan vatandaşların Türkiye’den yakınları için vize çıkarması da zorlaşacak.
TÜRKLER, AŞIRI SAĞIN SEÇİM MALZEMESİ OLACAK
5 – Tüm Avrupa’da göçmen ve Müslüman karşıtı söylemleri sayesinde siyasetin merkezine oturan popülist ve aşırı sağcı siyasetçiler bugüne kadar Türk diasporası üzerinde çok durmuyordu. Avrupa’da genelde radikal hareketleri uzaklığı, kendi içinde yaşaması vs. gibi sebepler yüzünden Türk toplumu ne pozitif ne negatif bir toplumsal imaja sahip değildi. Almanya haricinde Türk göçünün medyanın ana gündemine girdiği ülke sayısı çok azdır. Ancak Türk Hükümetinin “5 çocuk yapın, Avrupa’yı ele geçirin.”, “Avrupa’da Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında dinler savaşı çıkabilir” gibi açıklamalar ırkçıların rüyasında görse sevinçten uçacağı nitelikte. Erdoğan, Avrupalı Türkleri adeta altın tepside ırkçı ve aşırı sağcıların önüne servis etti. Yıllardır, aşırı sağcılar bu tezleri kısık sesle savunur, ancak açıktan dile getirmeye cesaret edemezdi. Artık Türkleri “Avrupa’nın içine sızmış 5. Kol” gibi görenlerin önündeki bütün bariyerler kalktı. Önümüzdeki dönemde, Avrupalı Türklerin aşırı sağcıların sık sık kullandığı bir siyasi malzemeye dönüştüğünü göreceğiz. Nitekim, paha biçilmez bir maden buldular. Daha da kötüsü, Ankara’nın bu çıkışlarından sonra solcusu sağcısı farketmez, artık Türkleri savunacak siyasetçi, entelektüel vs. de pek kalmadı. Avrupa’da ‘evet’ oylarının yüksek çıkması halinde bu durum daha da ciddi bir hal alacak.
‘HAYDUT DEVLET’ MUAMELESİ GURBETÇİLERİ VURACAK
6 – Bunca kargaşa içinde unutulmaması gereken bir husus, Türk Bakan’ın Hollanda’da eşi benzeri olmayan bir aşağılamaya maruz kaldığıdır. Afrika’nın 3. Sınıf diktatörlüklerinin hükümet üyeleri bile Avrupa’da böylesine bir muameleye tabi tutulmadı. Bu da AB üye ülkelerin Türkiye’yi gitgide bir “rogue state” yani ‘ haydut devlet’ olarak gördüğünü gösteriyor. Bu kavram, uluslararası ilişkilerde diplomasinin temel kurallarını kaale almayan, kendi sınırları içinde ‘insanlığa karşı suç’ kategorisine girebilecek suçlar işleyen, sistematik olarak kara para aklama, yasadışı silah ve petrol ticareti yapan devletler için kullanılır. Türkiye, henüz bu vahim noktada olmasa da, Ankara’daki havaya bakılırsa bu ihtimal imkansız değil. Türkiye’nin itibarı yere düşünce bunun en büyük faturasını yine Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız ödeyecek.
Türkiye’nin hiç olmadığı kadar konuşulduğu, en büyük faturayı ödeyecek olan Avrupa’da Türkler ne tepki veriyor?  Erdoğan muhalifleri baskı ortamından dolayı korkusundan ses çıkaramıyor. Bir çok Erdoğan yanlısı ise bu krizin bedelini kendilerinin ödeyeceklerini özel konuşmalarda söylüyor, kamuoyu önünde ya sessizliği ya da yalan söylemeyi tercih ediyor. Ancak, bu sessizlik hiç hayra alamet değil. Erdoğan yanlısı Türkler Ankara’ya bu yapılanların yanlış ve tehlikeli olduğunu net bir şekilde söylemeli. Erdoğan muhalifi Türkler Avrupa kamuoyuna Türk toplumunun tek bir blok olarak Erdoğan’ın çizgisini savunmadığını net şekilde göstermeli.  Ne yazık ki, Avrupa’da yaşayan Türkler çocuklarına kendi sahip olduklarından daha kötü bir miras bırakacak. Türkiye’ye karşı daha önyargılı bir toplumda daha zor bir gelecek bekliyor yeni nesilleri.