Yetmiş Beşinde Sürgün Bir Anadolu Kadını…

HANDAN YİĞİTER

Oturduğu yerde bile ellerini üst üste koyarak bastonundan destek alan, nur yüzlü bir Anadolu kadını Ayşe Teyze. 75 yaşını devirmiş. Normalde torunlarını, hatta Anadolu şartlarına göre torunlarının çocuklarını sevmesi, evinde tesbihini çekip Kuran’ını okuması gereken bir yaşta, ama o şimdi kabuslarında bile göremeyeceği bir imtihandan geçiyor. Bir kaç yıl öncesine kadar belki haberlerde hallerine üzülerek baktığı Suriyeli komşuları gibi bir Avrupa ülkesinin başkentinde sığınma arayışında.
‘Ayşe’ elbette gerçek adı değil. Zira Ergenekon-Erdoğan ortak yapımı ‘Hizmet soykırımı 2016’ prodüksiyonun onun gibi tertemiz Anadolu insanlarına yaşattıkları sürgüne çıkmakla bitmiyor. Ayşe Teyze, çocuklarından bir kısmı tutuklandığı için yurtdışında yaşayan diğer çocuğunun yanına sığınmış. Vizesi yakın zamanda biteceği için de ahir ömrünü memleketinde geçirmesi gerekirken kendisini, kendi tabiriyle ‘hicret’te bulmuş.  İltica randevusu arasında soluklanırken, ‘Peygamber Efendimiz de hicret etmişti’ diyor. Üzüntüsü, yorgunluğu her halinden anlaşılsa da mağrur. ‘Yanlış bir şey yapmadık ki! Ne yaptık? Çalmadık, çırpmadık’ derken kendinden emin. Hizmet için koşturduğunu, fakir öğrencilere burs toplamak için uğraştığını anlatıyor. Ne var ki Türkiye’deki propaganda makinesinin dişlerine o da takılmış.  Terk etmek zorunda kaldığı memleketinde evinde milyon dolarlar sakladığına dair dedikodu çıkmış.  
Eğer Türkiye düzelecekse beni isterlerse idam etsinler, ama masumlara daha fazla zulmetmesinler’  diyor Ayşe Teyze karşısında kendisi gibi vicdanlı insanlar bulacağı yanılgısıyla. Yaşadığı tüm haksızlıklara rağmen  ortalama Anadolu insanının devletten beklediği babalık rolü ise hâlâ yok olmamış. ¨Devlet baba gibidir, bir Cumhurbaşkanı bir Başbakan kendi evladına bunları yapar mı, yazıklar olsun¨ diye serzenişte bulunuyor.   Mütevekkel gözükse de bir yandan içinde fırtınalar koptuğu ise şu sözlerinden anlaşılıyor: ‘Elime bir hoparlör alıp sokak sokak gezmek, bu zulmü anlatamak istiyorum.’
Ne yazık ki ne Ayşe Teyze’nin ne de benzeri yüzbinlerce insanın değil sesini duyurma şansı, cemaat sempatizanları için cehenneme dönüşen Türkiye’den, çıkma fırsatı bile yok. Ayşe Teyze bu açıdan şanslı sayılabileceklerden. Ama bu yaşta yerinden yurdundan edilmiş haline bakınca insana kökleri sökülerek başka yere aktarılan asırlık bir ağacı hatırlatıyor. Başka bir iklimde, toprakta ne kadar yaşar, nasıl yaşar bilinmez. Onu köklerinden koparanlara ettiği ‘ah’ın ilahi adalet terazisinde tahmin edemeyeceğimiz bir ağırlığa denk geldiğine ise şüphe yok.
Ayşe Teyze gibilerin ‘ah’larını öz yurdunda duyanların sayısı yok denecek kadar az. Galiba acı çekmek ve memleketine küsmek bizim topraklarda kaçınılmaz kader. Başkasının acısına duyarsızlık devam ettiği sürece de tekrar etmeye mahkum cinsten hem de…