Hüzün Yılının Hediyesi: Miraç

Yarın (3 Mayıs Salı) günü idrak edeceğimiz, ikinci bir Kadir gecesi kıymetindeki Mirac, hüzün yıllarında, Allah Rasûlü’ne yapılan eza ve cefanın dozunun iyice arttığı dönemde gerçekleşmişti.
Mirac, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sas) üstün kulluk performansıyla (velayetiyle) mazhar olduğu en büyük mucizesi ve Allah (celle celâlühu) katındaki kadr ve kıymetinin teyididir. Bütün peygamberler Allah’ı (celle celâlühu) görmeyi istemesine rağmen bu eşsiz pâye sadece Efendimiz’e nasip olmuştur. Hz. Musa (as) çok arzu etmesine rağmen, Cenâb-ı Hakk’ın Tur dağına tecellisi karşısında dayanamayarak bayılmış ve Kelimullah olarak kalmıştır.
Bugüne kadar sadece bir defa yaşanan mirac; Allah’ın en büyük elçisine kendi mülkünü gezdirip, huzuruna kabul etmesidir.
RUYETULLAH MAKAMINA ULAŞTI
Efendimiz, ruh ve cesediyle beraberce yaptığı bu gece yolculuğunda, mülk (şehadet) alemlerinin bitip Melekût (gayb) alemlerinin başladığı Sidretü’l Münteha’ya kadar görülmesi gereken herşeyi gözleriyle görmüş ve bir yönüyle bu alemlerin inananlar için gayb olmaktan çıkmasına vesile olmuştur.
İnsanlığın iftihar tablosu olan Efendimiz, yol arkadaşı Cebrail (as)’ın bundan öteye bir adım atarsam yanarım dediği Kâb-ı Kavseyn “İki yay arası kadar, hatta daha da yakın…” (Necm sûresi, 53/9) imkânla vücûb arası noktaya doğru yolculuğuna devam etmiş ve burada keyfiyetini bilemediğimiz şekilde Cenâb-ı Hakk’la görüşerek Ru’yetullah makamına ulaşmıştır.
ET-TAHİYYATÜ’NÜN SIRRI NEDİR?
Bu noktada Cenâb-ı Hakk’la Efendimiz arasında bir konuşma geçmiştir ki, 6. Şuada anlatıldığı gibi, şekil ve muhteva olarak Efendimiz’in büyüklüğünü göstermesi ve ümmetini hatırlaması açısından çok önemlidir.
Normalde herhangi bir insanın heyecandan konuşmaya güç yetiremeyeceği bu noktada, söze ilk olarak Efendimiz başlamış ve “Et-tahiyyatü lillahi ve’s-salavâtü ve’t-tayyibât” Bütün kavlî, bedenî ve malî ibadetler Allah’a mahsustur diyerek, kâinatın bütün kulluğunu ve tesbihatını Cenâb-ı Hakk’a takdim etmiştir.
Cenâb-ı Hakk, kendisine bu şekilde selam sunan Habib’ine: “Es-selâmu aleyke eyyuhe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtuhu” Ey Nebi! Selam, Allah’ın rahmet ve bereketi Sen’in üzerine olsun sözleriyle mukabelede bulunmuştur. İşte tam burada Allah Resulü her zaman olduğu gibi ümmetini de unutmamış ve “Es-selâmu aleyna ve alâ ibâdi’llahi’s-salihin” selam bizim ve Allah’ın salih kulları üzerine de olsun diyerek ümmetinin salihlerini de bu kutlu selamdan nasipdar etmiştir.
BİZ O SELAMLAŞMAYI HER NAMAZDA OKUYORUZ
Mirac’da Efendimiz ile melekler arasında gerçekleşen bu selamlaşma miracın bir meyvesi olarak her namazda okunan bir dua halini almıştır.
“Namaz mü’minin miracıdır” müjdeli beyanına mazhar olmayı arzu eden her mü’min, iyi konsantre olursa her zaman hayalinde, ruhunda ve zihninde bu ufku yakalayabilir ve hakikî miracın gölgesinde izafî miracı yaşayabilir.
Mirac, Efendimiz’in üstün kulluğuyla (velayetiyle) mazhar olduğu en büyük mucizesidir.
Resulullah, ruh ve cesediyle yaptığı gece yolculuğunda, görülmesi gereken herşeyi gördü.
Mirac; Allah’ın en büyük elçisine kendi mülkünü gezdirip, huzuruna kabul etmesidir.
Biz her namazda Cenâb-ı Hakk’la Peygamberimiz arasında geçen o konuşmayı tekrar ediyoruz.
Mü’min Mirac ufkunu, oradan gelen en güzel hediye ile ‘namaz’la yakalayabilir.
Mirac nedir, nasıl gerçekleşti?
Mirac, bir gece vakti, Hz. Peygamber aleyhisselamın Mekke’den Kudüs’e oradan da göklere, cennete çıkıp, Sidretü’l-müntehayı geçerek Allah Tealanın huzuruna kabulü, o lütfa mazhar olmasıdır.
Bu hâdiseye, Kur’ân-ı Kerim’den alınan tâbirle “isra”, hadisten alınan tabirle “mi’rac” denilir. İsra: gece seyahati, mi’rac ise, yükselmek, yükseğe çıkaran vasıta manasınadır.
Kur’ân’ı Kerim, bu hakikatten İsra ve Necm surelerinde kısa kısa ve sırlı bir üslüpla bahsederken Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim başta olarak hadis kitapları, oldukça ayrıntılı şekilde anlatırlar.
Hicretten 19 ay kadar önce Receb ayının 27. cuma gecesinde Peygamber Efendimiz Haremi Şerifte Hatim mevkiinde istirahat buyururlarken Hz. Cibril gelip şerh-i sadr edip, yani göğsünü açıp zemzemle yıkayarak iman ve hikmetle doldurmasını müteakip, Peygamberimiz, amcazadesi Ümm-i Hani (r.a)’nın evinden Burak’a bindi.
Cibril’in refakatinde, Medine’de bir durak yaparak Kudüs’te Mecmâ-ı enbiyâ olan Mescid-i Aksa’ya vardı, orada cemaat halinde kendilerinin teşrifini bekleyen peygamberlere imam olup, namaz kıldırdı. Sonra emrine verilen miraca binerek göklere yükseldi.
O söylemişse kesinlikle doğrudur
Büyük velilerden Abdülkuddüs Hazretlerinin “Eğer ben, o makama varıp, orada kalmak ile geriye dönmek arasında muhayyer bırakılsa idim, vallahi dönmez, orada kalırdım.” dediği mirac’tan, Efendimiz ümmetinin elinden tutmak ve onları da cennete ulaştırmak için geri dönmüştür.
Efendimiz’in Mirac’a çıkması ve orada yaşadıklarını anlatması, ümmeti için bir çok müjde barındırmasının yanında, o günden günümüze kadar rüyada mıydı, ruhen yapılan bir yolculuk muydu gibi anlamsız tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Her insan seviyesine göre sâdık ve sıddîk olabilir fakat Nebilerden sonra bunu en zirve noktada temsil eden Hz. Ebu Bekir’in (ra), bu hadise kendisine anlatıldığında, verdiği tepki Hz. Aişe’nin rivayetiyle şöyle anlatılmaktadır:
“Hz. Peygamber, Mescid-i Aksa’ya doğru gece yolculuğuna çıktığı gecenin sabahında bu hâdiseyi halka anlattı.
HADİSEYİ DUYAN BAZI KİMSELER DİNDEN DÖNDÜ
Daha önceden iman etmiş olan bazı kimseler bu hadise üzerine dinden döndüler. Bu kişiler Ebu Bekir Sıddîk’a koşarak “Arkadaşının ne dediğini duydun mu?O, bu gece Beyt-i Makdis’e gidip geldiğini söylüyor?” dediler. Bunun üzerine Ebu Bekir “Bunu Hz. Peygamber mi söylüyor?” diye sordu. Onların “Evet, O söylüyor” demeleri üzerine de “Eğer O söylemişse kesinlikle doğrudur” cevabını verdi.
İŞTE HZ. EBUBEKİR’E ‘SIDDIK’ DENMESİNİN SEBEBİ
Şaşıran müşrikler “Ne yani, şimdi sen Muhammed”in bu gece Beyt-i Makdis’e gidip de sabahleyin tekrar Mekke’ye döndüğünü tasdik mi ediyorsun?” dediler. Ebu Bekir “Evet. Hatta ben O’nun sabah akşam gökten haber aldığına inanmaktayım.” dedi. İşte sözünden ötürü Hz. Ebu Bekir’e “Sıddîk” ünvanı verildi.” (Yusuf Kandehlevî, Hayatü’s-Sahabe)
Bu mübarek gecede eller  dua için açılmalı
Bu mübarek gece, islâm âleminin başındaki bunca musibetin izalesi, ve topyekün insanların ihtiyaçlarının giderilmesi için mahzun bir gönülle ve ızdırapla geçirilebilir, dualar edilebilir.
CAFER CAN