Hizmetin Ana Dinamiği ve Ins-Cin Şeytanları

ALİ ÜNAL
Genel manâda infak, farz/vacip ve nafile türleriyle zekât ve sadaka, Kur’ân’ın namazla birlikte en fazla üzerinde durduğu, Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) insanları temizleme adına onlardan almasını emrettiği (9: 103), hilâfeti zamanında Hz. Ebû Bekir efendimizin (r.a.) farz kısmını vermeyenlerle savaştığı en önemli ibadet, iman ile nifakı, mü’min ile münafığı birbirinden ayıran ölçüdür. Evet, nifak ile infak aynı kökten gelen kelimeler olup, Arapça’da infak, if’âl kipindendir ve bu kipin taşıdığı manâlardan biri izale (giderme)dir. Yani infak, münafıklığa mâni iken, infak etmemek, hem münafıklığa açılan kapıdır, hem de münafıklık alâmetidir. İslâm’ın Mekkî baş düşmanı ve küfr-ü mutlakın temsilcisi Ebû Cehil, hidayet üzere olan ve insanları takvaya çağıran Allah kulunun namazına mâni olmaya çalışırken (96: 9-10), Medenî düşman ve nifakın baş temsilcisi İbn Übeyy b. Selûl ve etrafındaki “müstekbir ve fâsık” münafıklar, “Rasûlüllah’ın yanındakilere infakta bulunmayın ki, dağılıp gitsinler!” diyerek, Allah kullarının infakına mâni olmaya çalışmakta ve böylece onların dağılıp gidecekleri hesabı yapmaktadırlar (63: 5-7). Yine, Mekke’de infaka mâni olmaya çalışanlar da, şeklî de olsa namaz kılan münafıklardı (107: 4-7). Münafıkların arkasında da, İslâm’ın en amansız  ve onları sürekli mü’minlerle mücadeleye teşvik ve sevkeden düşmanları, Kur’ân’ın “münafıkların şeytanları” olarak adlandırdığı kesimler vardı (6: 121).  Münafıklar, zaman zaman, zorda kaldıklarında, yardım için, bekaları adına ve kendilerine teminat vermek üzere bu şeytanlara sığınır ve onlarla halvet olurlardı (2: 14). Allah (c.c.), Ebû Cehil’i Ateş’e atmakla tehdit ederken, İbn Übeyy b. Selûl ve hempaları için, haklarında Nebiyy (s.a.s.) dahi istiğfar edecek olsa bu istiğfarın asla kabûl olmayacağını ve onların Cehennem’in en derininde olacaklarını beyan buyurmaktadır.
Bugün AKP iktidarı Hizmet’i bitirmek için Hizmet gönüllülerinin infaklarına, zekât ve sadakalarına ve kurbanlarına savaş açmış durumda. Kaldı ki, bu infak, zekât, sadaka ve kurbanlar, sadece Anadolu’nun fakir evlâtlarına ve dolayısıyla ailelerine destek olmakla kalmıyor, ülke içinde hem ekonomiye, hem de yerlerde sürünen eğitime en büyük müsbet desteği yapıyordu. Türkiye’yi ve ekonomisini Afrika’ya açan da TUSKON olmuştu. ABD gibi bir ülke, hapishanelerde resmî Müslüman vaizler istihdam ediyor. Çünkü ABD, en çok suç işlenen ülke ve genellikle de siyahîler ve hispanikler suça karışıyor. Bunların Müslüman olanları ise suç işler olmaktan kurtuluyor. Evet, ABD gibi bir ülke, sosyal dokusu, iç huzur ve barışı için İslâm’ın bazı dinamiklerinden istifade etmeye çalışırken, AKP iktidarı, Türkiye içinde ve dışında eğitime, Türkiye ekonomisine, nesillerin ahlâk ve maneviyatına tamamen gönüllülerinin infakına dayanarak en büyük ve müsbet katkıyı yapan bir hareketi bitirmeye çalışıyor.
Evet, verebilme, Cenab-ı Allah’ın lûtfettiği her türlü nimetten infak edebilme o kadar önemlidir ki, kişiyi münafıklığa düşmekten koruduğu gibi, hidayette sebata ve kişi hidayet üzere değilse hidayete birinci vesiledir de. İslâm’a ve insanlığa hizmet adına sürekli mal ve can ile cihaddan bahseden ve bir âyet dışında mal ile cihadı daima öne alan Kur’ân, buyuruyor: “Kim verir ve takva dairesinde olmaya çalışır; ve en güzel olanı tasdik ederse, Biz de, kolay olanı onun için kolaylaştırırız.” (87: 5-8) Görülüyor ki, âyetlerde verebilme, burada henüz hidayette olunmasa da dikkatli, haramlardan ve suçlardan uzak yaşamaya çalışma manâsında takvadan ve Din’i tasdikten önce zikredilmekte ve verebilmenin kişiyi takvaya ve tasdike de götüreceği açıkça ortaya konmaktadır. İşte, tarihe emsali pek az ve “bollukta da, darlıkta da verme, dolayısıyla gökler ve yer genişliğinde Cennet’e ulaşabilme yarışı” (3:134), Hizmet’in onu ve gönüllülerini muhafaza eden, ayakta ve diri tutan en önemli dinamiklerindendir. Buna savaş açanlar da, kimlerin safına düştüklerini düşünmeli değiller midir?