AKP’li Olmak Ya da Olmamak – Mustafa Ünal

Günü dünle birlikte yorumlamak lazım. Hele de siyasi olayları. Mesele AKP politikaları olunca işimiz zor. Öylesine yoğun çelişkiler söz konusu ki… Siyasetin doğasında taktik hamlelere yer var. Bir noktaya kadar anlayışla karşılanabilir. ‘Dün dündür, bugün bugün’ sözü siyasetin özeti. ‘Türk siyasetinde 24 saat çok uzundur’ cümlesi de bu toprakların vecizesi.
Ankara’nın iklimi her zaman sürprizlere, ani değişimlere gebe. Malum, başkentin ‘oyun havaları’ meşhur. AKP’nin özellikle temel konulardaki baş döndürücü değişimleri bu kapsamın dışında. Dün ‘ak’ dediğine bugün ‘kara’ diyor. ‘Pardon’a bile gereksinim duymadan. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. AKP için dün yok, bugün var. Geçmişten, geçmişinden kopuk bir parti. AKP’nin bugününü dünle birlikte yorumlamaya kalkarsanız beynin kısa devre yapmaması kaçınılmaz.
Asıl garip olan ise bunun yadırganmaması. Tabanın, tezat politikaları aynı hararetle desteklemesinin, benimsemesinin bir cevabı olmalı. Birkaç hafta önce Saadet Partisi yöneticisi Mesut Doğan’ın açıklamasını okumuştum. AKP’nin hali pürmelalini üç dört cümleye sığdırmıştı. ‘AK Partili olmak çok güzel bir şey’ diye başlıyordu sözlerine ve şöyle devam ediyordu: ‘Çünkü teröristlerle bir araya gelip masaya oturunca da, onlarla mücadele ederken de seviniyorsun. Beşşar Esed’le sabah kahvaltısı yaparken de Esed’le savaşırken de seviniyorsun. Cemaat’in Türkçe Olimpiyatları’nda gözyaşı dökerken de seviniyorsun, ‘paralel örgüt’ ilan edip savaşırken de. İsrail’e ağır laflar söylerken de ‘İsrail dostum’ dediğin zaman da seviniyorsun…’
Haksız mı? Örnekleri arttırmak mümkün. AKP’nin tutarlı ve doğru politikasına örnek gösterebilmek neredeyse imkansız. Geri dönüşler, zikzaklar o kadar kısa zaman aralığına sığıyor ki. Taban meseleye kafa yoracağına sesin nereden geldiğine, kimin söylediğine bakıyor. Yoksa ne söylediğiyle ilgili değil. Konuşan AKP’liyse ‘Baş göz üstüne’ deyip basıyor alkışı. Ankara’da politika belirleyici tek aktör AKP.
Normal şartlarda AKP perspektifiyle 27 Nisan e-bildirisini, dokunulmazlıkları, Dolmabahçe tartışmalarını değerlendirmek istiyordum. Giriş uzadı. E-muhtıranın seneyi devriyesi. Açıklamanın tek hedefi siyaset ve AKP’ydi. Meclis’in Cumhurbaşkanı seçmesini engellemekti. Kısa vadede başarılı da oldu. AKP 367 duvarını ancak seçime giderek sandıkla aşabildi. Bugün e-muhtıra karşısında AKP’nin nerede durduğu belli değil. ‘Bildiriyi ben yazdım’ diyen dönemin Genelkurmay Başanı Yaşar Büyükanıt’ı ödüllendirerek gönderdi. Devlet nişanı, lüks araba verdi. Muhtırayı Dolmabahçe zirvesiyle birlikte ele almak lazım. 27 Nisan’ın açığa çıkmayan karanlık yönü çok. Daha fazla kurcalamaya siyasal iklim elverişli değil.
Dokunulmazlıklar AK Parti’nin en hassas olduğu konuydu. 2002’den itibaren bütün politikalarını siyasetçilere ve milletvekillerine dokunulmaması üzerine üretti. 1990’lı yılların başında Kürt politikacılara dokunulmasını doğru bulmadı. ‘Sorunu çözmediğini aksine daha da ağırlaştırdığını’ söyledi. O günlerin isimlerinden Leyla Zana’yı Çankaya’da ağırladı. Bugün ise tam tersi. Özellikle HDP milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak için yanıp tutuşuyor.
Saray ağırlığını koydu. AKP Grubu gündeme aldı. Bu hafta Meclis’te karara bağlanacak. CHP eleştirilerden korktu. ‘Hayır’ diyemedi. Ama oylamada fire vermesi muhtemel. Eğer bu yol açılırsa nerede duracağını kestirmek zor. Meclis’te AKP’nin ezici üstünlüğü var. Yarın muhalefet milletvekillerinin dokunulma riskiyle karşı karşıya kalacakları aşikar. HDP’den CHP’ye uzanması şaşırtıcı olmaz.
‘Çözüm sürecindeki yanlışlar’ bir siyasi iktidarı yerle bir etmek için yeter de artar. PKK’nın silahlarıyla şehirlere inmesine göz yumdu. Valilere ‘PKK’lılara dokunmayın’ dedi. En yetkili ağızlar itiraf etti. İmralı ve Kandil trafiğinde yaşananlar, kriptolu telefon iddiaları… Dolmabahçe en hafifi. AKP daha Dolmabahçe fotoğrafını izah edemiyor. ‘Yok’ demekle ‘yok’ olmuyor. Var ve orada duruyor. Herkes ne olup bittiğinin farkında. Yalçın Akdoğan’ın konuştukları yeter.
Her iki politikaya sevinenlerden, alkış tutanlardan değilseniz ‘ak’ farklı, ‘kara’ farklı diyorsanız kafa kemiklerinizin erimemesi, kalbinizin daralmaması imkansız. Malcolm X’in uyarısı sanki bize: ‘Eğer dikkatli olmazsanız medya sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar.’ Bu yazının amacı da ikaz için. Ama anlayana. AKP’li olmak ya da olmamak. Bütün mesele bu.