Ah Diyanet Ah! – Nazif Apak

Zekat, sadaka, kurban toplayanlar tutuklanır,  Diyanet’in zirvesi saklandığı masanın altından kafasını çıkaramaz.  Hırsızlığa, yolsuzluğa fetvalar uydurulur onca görevliden biri itiraz edemez. Yıllarını Kuran’a hizmet etmekle geçirmiş insanlara en seviyesiz hakaretler savrulur; onlar susmayı tercih eder. Art arda gelen tecavüz haberleri insanlarda tiksinti uyandırır; nedense yetkililerin keyfini hiç kaçıramaz. Her kesime reva görülen zulüm azdıkça azar, bir temsilci sima kalkıp da iki çift kelam edemez.
Peki, bu Diyanet niye var, bu kadar büyük bütçe ile neler yapmaktadır? Önceki gün çıkan haberlerden ne yaptıklarını öğrenmiş olduk. Meğer bünyesinde görev yapan 7 imamı ‘paralel’ suçlaması ile işten atmışlar. Yazıklar olsun! Anlaşılan, parti esir almış koskoca kurumu ve zulmüne ortak yapmış.
Çok mühim bir icraat (!) daha: Bodrum sahillerine dev bir merkez kuruyorlarmış. İddiaya göre bu merkez ‘fonksiyonel tanıtım anlamında Türkiye’nin ilk projesi’ imiş. 7 bin 300 metrekarelik bir alana yerleşecek tesise gölgelikler konacakmış, bahçeler yapılacakmış falan filan… Gazetecilere konuşan bir Diyanet yetkilisi aynen şöyle demiş: ‘Burada amacımız bir inanç turizmi olarak İslam’ı hem halk hem de turizm açısından her türlü faaliyetini de kapsayan, en doğru bilgileri anlatmak…’
Asli işlerini yerine getirmeyen her kurum irtifa ve itibar kaybeder. Nerede görülmüş ki tefekkürün, tebliğin, temsilin adresi sahillerde aransın… Maksat dinin yabancılara tanıtılması ise o vazife, hal ile ilgilidir, şov ile değil.
Görmüyor musunuz; Türkiye çok ciddi bir sınavdan geçiyor ve ‘siyasal İslamcı’ bir iktidar yüzünden insanlar dinden imandan soğuyor. Bu vahim manzara karşısında Diyanet, kendine nezih bir pozisyon alabilir ve dinin güzelliklerini siyaset bataklığına bulaştırmadan anlatabilirdi. Maalesef öyle olmadı.
Reis’in lüks makam aracı, sahilde dev merkezler, protokol sırasında yükselişle övünme, her konuda siyasete koltuk değneği olma vesaire vesaire. Bu mudur Diyanet denince akla gelmesi gereken konular…
Manzaraya bakar mısınız:  Selefilik IŞİD cübbesi giymiş kelle avcılığı yapıyor. Komşu ülkeden ihraç edilen siyasi Şiilik muta nikâhı ile ocaklar yıkıp, takiye ile kıvrak işlere imza atıyor. Bu arada mezhepsizlik adı altında yeni bir mezhep empoze ediliyor. Radikalizmin Anadolu’daki istilasına öteden beri engel olan cemaatler, tarikatler, ocaklar ya siyasete kul köle yapılarak yahut zindanlara atılarak bitirilmeye çalışılıyor. Durum bu kadar kötü iken onca alim ve akil insanı bünyesinde barındıran Diyanet siyasetin kirli işlerine alkış tutacak öyle mi!
Diyanet yönetimi, lüks makam arabası ya da aşırı lojman harcamaları (jakuzi dahil) konusunda haber çıkmaması için gösterdiği hassasiyetin binde birini hakkı anlatma ve adaleti tesis etme konusunda gösterseydi çok büyük bir vazife ifa etmiş olurdu.
Diyanet’in varlık nedeni sıkça sorgulanıyor. Boşuna değil. Diyanet halkın tamamını kucaklayamıyor, siyasetin kutuplaştırıcı tavrına ortak oluyor.
Kürt sorununa barışçıl katkı sağlayamayan, Alevi meselesine olumsuz yaklaştığı için toplumsal uzlaşmaya en küçük bir fayda temin edemeyen Diyanet’in gündemi maalesef hep şatafatlı ‘projeler’…
Önceki gün AİHM Alevilerin din özgürlüğü haklarının ihlal edildiğine ve ayrımcılık yaptığına hükmetti. Cem evleri talepleri başta olmak üzere Alevilerin haklarını hep göz ardı eden Diyanet yöneticilerine ‘Geçmiş olsun’ desek dikkate alınır mı? Sanmam. Uluslararası hukuk devreye girmeden Diyanet, Alevi vatandaşların makul tekliflerini değerlendirip ciddi adımlar atabilirdi.  Sonuçta devlet kurumusun sen; birilerinin çiftliği değil! Devlet vergiyi toplarken herkesi eşit vatandaş olarak görüyor. İş onlara hizmet götürmeye gelince yaftalar yapıştırıp ayrımcılık yapıyor.
Diyanet siyasetin dümen suyuna bu kadar girip infaz memuru gibi davranınca hem kendine, hem ülkeye zarar verir; bizden söylemesi.  Dost acı söyler; öyle değil mi?