Nâm-I Celil-I Muhammedi’nin Yeniden Doğumu

Bayram Kusursuz
Köhne dünya hâdiselerle, tabiatın lisanıyle, insanların sîmalarında tezâhür eden müthiş ihtiyaç diliyle O’nun (Aleyhisselam) yeniden doğuşunu selâmlıyor…
O (Aleyhisselâm), bir zamanlar yeryüzünü şereflendirmiş, dünyamızı cennet bahçesi hâline çevirmişti. Tabii ki bazı dönemlerde yeryüzü hüsûf ve küsûflar yaşadı. Ancak belirli zamanlarda O (Aleyhisselâm), yeniden doğmaya devam etti. Osmanoğullarıyla Söğüd’ün bağrında yeniden doğdu. Endülüs’te Târık b. Ziyâd ile yeniden yeryüzüne kadem buyurdu… Günümüzde de dünyanın dört bir yanında artık tekrar onun kutlu doğumu tes’îd edilmek üzere…
Son zamanlarda ülkemize ve yeryüzünün değişik bölgelerine baktığımızda O’nun (Aleyhisselâm) doğumunu kutlama hâdisesi, değişik aktivitelerle günden güne farklı bir boyut alıyor. Kars, O’nun doğumunu, çok farklı şeylerin yanında “Kutlu Doğum” ormanı oluşturarak, “Sağlık Taraması” yaparak kutluyor. İnegöl, “Kır Çiçekleri”yle, târihî Osmanlı mehteriyle O’nun doğumunu karşılıyor. Ukrayna, konferanslarla, Hacc çekilişleriyle O’nu kutluyor. İznik, o güzelim târihî İznik çinisiyle yapılan tabaklar ve tabakların içindeki Aleyhisselâtü vesselâm Efendimiz’e âit kutlu imzânın nakşını koyarak ve bu tür güzel şeylerle hediyeleşerek O’nu kutluyor. Mardin, şehri baştan başa O’na hazırlamış, bütün halk gönlünü Efendiler Efendisi’ne ayırmış, âdetâ koca bir şehir baştan başa “Kutlu Doğum” şarkılarıyla, “Sonsuz Nur” yarışmalarıyla O’nu bekliyor.
O’nun doğumu için yoğun bir şekilde bir asırdır dualar ediliyor, gözyaşları dökülüyor. Tıpkı yağmur duasına çıkar gibi… Bir asırdır ıztırap çeken, hele hele son kırk yılda gözyaşlarıyla yeni bir neslin ihyâsı adına ömrünü Allah Rasûlü’nü tanıtmaya adayan, Sonsuz Nur’u hayatımızın bir parçası haline getiren dert ve ızdırap insanları, O’nun yeniden doğuşuna zemin hazırlıyorlardı.
O (Aleyhisselâm), kendi adına fedâkârlık yapanları teşvik eder, rüyalarla olsa bile onların yanlarına teşrif buyurur, sırtlarını sıvazlar, “biraz daha gayret evlâdım!” der. Günümüzün hizmet insanlarını, fedâkâr ruhlarını kucaklamaması asla düşünülemez. et-Tâc isimli hadis kitabının yazarı Ezher-i Şerîf ulemâsından Mansûr Alî Nâsıf, 1354’de bitirmiş olduğu eserinin son cildinin en son sayfasında ibret-âmiz bir olay aktarır: “Rüyamda sanki nurlarla dolu bir odada idim. Ancak bu müthiş aydınlığın kaynağı olarak herhangi bir ışık kaynağı görünmüyordu. Birden baktım ki odaya benim yanıma, üzerinde ulemâ kıyafeti olan birisi geldi. Bu zât bana: “Hissettin mi?” dedi. “Neyi?” dedim. “İşte bu zât Allah Rasûlü’dür, sizlere teşrif ediyor.” dedi. Bir de baktım ki Rasûl-i Muazzam Efendimiz, o odada bana doğru teşrif ediyorlar. Orta boylu idi. Başında beyaz bir sarık vardı. Kıyâfeti, kibar-ı ulemânın kıyâfeti gibi idi. Elbisesi üzerinde en güzel süsler vardı. Görünümü ve heybeti kemâl noktadaydı. Bunları anlatmaya, vasfetmeye imkan yok. Mübarek yed-i şerîflerine (el) uzandım, öpeyim istedim ve öptüm. Sonra yine öpeyim diye dizlerine kapandım. Ancak ne yazık ki uyanmışım. Baktım ki uyandığımda aynı şekil, yani odanın ortasında mübarek ayaklarını öper bir vaziyetteyim. Vücudum ferah ve sevinçle dopdoluydu. Allah’a binlerce kez hamd ü senâ olsun ki, bu rüya, âhiretteki durumum ve nasibim hakkında bana inşallah müjdeler veriyor gibiydi. Öyle zannediyorum ki, Allah’a imandan sonra Allah’ın bana en büyük lütfu ve nimeti “et-Tâc” kitabıdır ki, bu kitap beni, unuttuğumda hatırlatıyor. Te’hir ettiğimde öne almama vesile oluyor. Yere düştüğümde, beni kaldırıyor. Rabbimin huzurunda durduğumda da inşaallah benim için şefaatçi olur. Çünkü bu işin sonundaki güzel hadise, beni bu tür güzel yorumlara itmeye sebep oldu…(et-Tâc el-Câmi’u li’l-Usûl fî Ehâdîsi’r-resûl, Şeyh Mansûr Alî Nâsıf, Cild 5, Basım Tarihi, 1962, s. 442).
“er-Rü’yâ es-Sâliha” denen bu tip müjdeleyici rüyalar o kadar çoktur ki, artık kanaat-ı katiyye hâline gelmiştir, denebilir. İnsanlar tevazularından veya ihlâsı zedeler endişesiyle kendilerini gizlemelerinden dolayı bu tür şeyleri pek anlatmamaktadırlar. Ancak buna rağmen bir şekilde gün yüzüne sızan ve bir şekilde ortaya çıkan bu tür olaylar, mecâlsizleri ümitlendirmekte ve dermansızlara şevk aşılamaktadır.
Demek ki gelecek nesiller için, insanlık için fedâkârlık yapan, güzel bir neslin yetişmesi adına çalışan ve bu konuda ciddi civanmertliklerde bulunan asrın gariplerine, O (Aleyhisselâm), burada olmazsa bile inşallah âhirette el uzatacak ve cemâliyle tecelli buyuracaktır. Bundan hiçbir kimsenin şüphesi olmamalıdır. Rabbim hepimizi O’nun kuşatıcı şefaatine nâil eylesin.
Kendi adına yapılan işler bir bir artınca O (Aleyhisselâm) doğar; yeryüzünde nâm-ı celîl’i ne kadar çok anılırsa, O’nun kutlu doğumu o kadar yaklaşmış sayılır. Ne kadar çok gönülde O terdâd edilirse ve ne kadar çok vicdan tarafından tanınırsa o kadar çabuk teşrif buyurur. O (Aleyhisselâm), anıldığı yerlere gelir. O, kendi adına yapılan işleri asla yalnız bırakmaz. O, kendi adına yapılan toplantılara teşrif buyurur. O, ter-ü taze gençler tarafından ne kadar çok tanınırsa oralara ve onların dünyalarına bir melek edasıyla süzülüverir. Maddî ve mânevi temizliğin arttığı yöreleri ziyâret eder. O, kendi adına ayrılan mekânlara uğrar. Kur’an’ın terennüm edildiği köşeler, O’nun konakladığı kudsî yerlerdir. Sünnet-i seniyye’nin yaşandığı yerler, Hadîs-i şerîflerinin okunduğu kutlu köşeler, O’nun keyif aldığı noktalardır. Yetimlerin gözyaşlarının dindirildiği yerlere mutlaka gelir. İlmin, irfanın, mektebin ve caminin dâimî misâfiridir. O, gönül gözleriyle görünür. O, sahabe-misal bir cemaat varsa onların muhakkak ki arasındadır.
Duamız ve ümidimiz, O’nun, şefkatiyle yeryüzünü tekrar kucaklaması, sıkıntılı ufuklarımızı cemâliyle ağartması. Rabbim O’nun doğumu adına fedâkârlıkla çalışabilenlerden olmayı hepimize nasip etsin. Sözlerimi “Perişan sözlerimden bıkma, hoş gör ya Resûlallah, Kulun şeydâdır amma, açtığın vadide şeydâdır!” diyerek bitirmek istiyorum. Kutlu doğumunuzu tebrik ediyorum.