ABD’nin Türkiye Raporu Hak Ihlallerinin Her Alanda Yaşandığını Gösterdi

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2015 İnsan Hakları Raporu’nda Türkiye’ye basın ve ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, azınlık hakları, insan hakları ve Güneydoğu’daki operasyonlarla ilgili sert eleştiriler yer alıyor.

Raporda en fazla eleştiri çeken iki sorundan birisi Hizmet Hareketi’ne yönelik nefret operasyonları ile Güneydoğu’da devam eden askeri operasyonlar ve insan hakları ihlalleri oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan raporun, 74 sayfalık Türkiye bölümünün ilk maddesi olan ‘‘ifade hürriyeti’’ bölümünde Gülen Hareketi’ne yönelik yaşanan hak gasplarına dikkat çekildi. Hükümetin basın üzerinde baskılarının devam ettiği ve geçen yılın Kasım ayına kadar 30 dolayında gazetecinin tutuklanarak hapse atıldığı ifade edildi.
Dışişleri Bakanı John Kerry tarafından kamuoyuna açıklanan raporda Türkiye’ye 74 sayfa yer ayrıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı 2015 yılı içerisinde Türkiye’deki en önemli insan hakları sorunları, “hükümetin ifade, basın özgürlüğüne müdahalesi”, “yargı sistemindeki zayıflıklar” ve “askeri operasyonlarda sivillerin can güvenliğinin yeterince sağlanamaması” diye sıraladı.
Hükümetin medya üzerinde baskılarını geçen yıl da sürdürdüğü ifade edilen raporda, güvenlik güçlerinin basın kuruluşlarına yönelik baskınlar yaptığı, yayınları toplattığının altı çizildi. Raporda Türk Hükümeti’nin sözde iddialarla yayın kuruluşlarını (gazetelere) haciz ettiğine dikkat çekildi. Yine gazetecilere ya terör bağlantısı ya da cumhurbaşkanına, hükümetin üyelerine hakaret suçlamasıyla cezai soruşturmalar açıldığı, hükümeti eleştirmenin gazeteciler açısında bir korkuya dönüştüğü ve bu nedenle de otosansüre gidildiği, internetin bloke edildiği yazıldı.
Raporda, Güneydoğu’daki muhalif medya kurumları ve Kürtçe dili üzerindeki baskıların, halkın bir kesiminin PKK ile çatışmalar hakkında bilgiye erişimini kısıtladığı belirtildi.
Gülen Hareketi ile bağlantılı olan medya gruplarının dijital medya platformundan (kablolu yayından) çıkarıldığı, beş basın kurumuna kayyım atanarak hükümetin kontrolü altına alındığı kaydedildi. Raporun basın hürriyeti bölümünde, “Gülenci ve bazı liberal medya kurumlarının temsilcilerinin resmi etkinliklere katılmaları ve bazı durumlarda basın akreditasyonları engellendi” ifadesi kullanıldı.
TUTARSIZ HUKUKİ UYGULAMALAR YAŞANIYOR
Raporda, terörle mücadele yasası çok geniş kapsamda kullanılarak tutarsız hukuki uygulamaların yaşandığına vurguda bulunuldu.
Sulh Ceza Mahkemeleri kurulmasıyla yargıda hiyerarşi ve yasal otorite karışıklığına yol açıldığına dikkat çekilen raporda, yaşanan kargaşaya Aralık 2014’de tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile 33 polisin tutuklanması ve daha sonra diğer bir mahkeme tarafından serbest bırakılmasına rağmen tutukluk hallerinin sürdüğü kaydedildi.
Terör ile mücadele yasasını çok geniş kapsamda kullanan Türk Hükümeti’nin tutuklamalarda çok az şeffaf davrandığı belirtildi. Raporda şu ifadeler dikkat çekti; ‘‘Yetkililer terörle mücadele yasasını muhalif olarak gördüğü politik parti, dernek üyeleri veya bireylere, Gülen Hareketi ya da PKK ile bağlantılı olmakla suçlanan kişilere yönelik olarak, çok az şeffaflıkla yaygın biçimde kullandı.Yetkililer, keyfi tutuklamalara, tutukluları uzun ve belirsiz sürelerle tutmalara ve süresi uzatılmış davalar yürütmeye devam etti. Hükümetin, üst düzey hükümet yetkililerinin adlarının karıştığı yolsuzluk iddialarını soruşturmasında görev alan 6 hakim ve savcı aleyhine dava açtı. Bu hareketi ile hükümet yürütme organları ile yargı üyelerine gözdağı vermeye çalıştı.’’
Türkiye’de hakim ve savcıların soruşturma, karar vermede politik hareket ettikleri aktarılan ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Yıllık Raporu’nda, yargıda sistematik zayıflıkların yaşandığına vurguda bulunuldu.
PKK VE GÜNEYDOĞU
Geçen yılın ikinci yarısından sonra PKK ile sürdürülen barış sürecinin bittiği belirtilen raporda, Güneydoğu’da yeniden başlayan çatışmalarda hükümetin sivilleri yeteri kadar korumadığı savunuldu. PKK militanları ile Türk güvenlik güçlerinin sivilleri öldürdüğü ya da yaraladığına dair haberlerin elde edildiği açıklandı.
Çalışmada, hükümetin, yerleşim bölgelerindeki PKK militanları ile yaptığı çatışmaları kolaylaştırmak için periyodik olarak haftalarca süren sokağa çıkma yasakları uyguladığı, çok sayıda sivilin öldüğü ve yaralandığı ifade edildi.
Raporda, PKK ile yeniden başlayan çatışmalarda hükümetin korunmasız nüfusu yeteri kadar korumadığı ve bunun sonucunda hem PKK militanları hem de zaman zaman hükümete bağlı güvenlik güçlerinin sivilleri öldürdüğü ya da yaraladığına dair haberlerin geldiği ifade edildi.
En az 20 çocuk dahil çok sayıda sivilin güvenlik güçleri ve PKK arasındaki çatışmalarda hayatlarını kaybettiğine dair haberlere de işaret edilen raporda, sağlık çalışanları, eğitmenler ve diğer yetkililerin, hem hükümet hem de PKK tarafından tehdit ve korkutmalara maruz kaldıklarını rapor ettikleri belirtildi.
Sokağa çıkma yasağı için ‘‘insanlık dışı koşullara yol açıyor’’ denilen raporda, insanların haftalarca evlerine kapatıldığı aktarıldı.
Raporda, namus cinayetleri dahil kadınlara karşı şiddetin de önemli bir sorun teşkil etmeye devam ettiği ve çocuk evliliklerinin de sürdüğü ifade edildi. Hükümetin kadınları, çocukları, etnik ve dini azınlıkların üyelerini ve LGBT bireylerini suistimal, ayrımcılık ve şiddetten yeteri kadar korumadığı kaydedildi.
”ENDİŞEMİZ VAR, ZAMAN’A EL KONULMASI GİBİ…”
Raporla ilgili gazetecilere brifing veren Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Malinowski,  Türkiye’nin altından kalkması güç zorluklarla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. Bu zorlukların bir bölümünün Suriye’de yaşanan iç savaş neden ile olduğuna işaret eden Malinowski, sadece mülteci alımı değil onların entegrasyonunu da sağladığı için Türkiye’yi övdü. Diğer yandan ise Malinowski,  Türk demokrasisinin kalitesinin Obama hükümeti adına önemli olduğunun altını çizdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı olarak Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklara karşı endişelerini dile getirdiklerini hatırlatan Malinowski, “Gazetecilerin ve akademisyenlerin yargılanmasıyla ilgili çok güçlü endişelerimiz var. İfade özgürlüğü alanının daraltılmasından dolayı endişemiz var. Zaman gibi gazetelere el konması gibi mesela endişelerimiz var. Bu sorunları daha önce de hatta Erdoğan muhalefetteyken de dile getiriyorduk’’ dedi.
EL KONULAN GAZETELER HÜKÜMET YANLISI YAYIN ÇİZGİSİNE DÖNDÜ
Raporda, Koza İpek Holding’e Fethullah Gülen Hareketi ile ilişkisi sebebiyle el konduğunda dikkat çekildi. Koza İpek Holding’in 5 medya kuruluşu olduğu belirtilerek, “Bunlar (medya kuruluşları) el konduktan hemen sonra hükümet yanlısı bir yayın çizgisine döndü” ifadesine yer verildi. Raporda, hükümet yetkililerinin İpek Holding’e siyasi nedenlerle el konduğu iddialarını reddettiği ancak holdingin Gülen Hareketi ile ilişkisinin el koymayı meşrulaştırdığını savundukları belirtildi.
Koza İpek gibi ülkenin en büyük ders kitabı yayınevlerini bünyesinde barındıran Kaynak Holding’e de benzer sebeplerle el konduğu kaydedildi.
Raporda başta Samanyolu Televizyonu olmak üzere bazı televizyon kanallarına yönelik yayın karartmalar da gündeme getirildi. Gülen Hareketi’ne bağlı Televizyon kanallarının aralarında Tivibu’nun da olduğu dijital yayın platformlarından çıkarılmasının ardından önemli ölçüde izleyici kaybettiği, RTÜK’ün uyarılarına rağmen Türksat’ın da 16 Kasım tarihinde bu kanalları kararttığı belirtildi.
Özellikle kamu kurumlarında hükümet yanlısı olmayan medya kuruluşlarına yönelik akreditasyon uygulamasına dikkat çekilen raporda, Ahmet Davutoğlu’nun 25 Temmuz’daki “terörle mücadele operasyonları” konulu basın toplantısında Zaman, Taraf, Bugün ve Birgün gazetesinin davet edilmediğine dikkat çekildi. Söz konusu uygulamanın Antalya’daki G20 Zirvesi’ne dahi sıçradığı dile getirildi.
YANDAŞ MEDYA TEK ELDEN YÖNETİLİYOR İMASI
Raporda Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan MİT TIR’ları haberi dolayısıyla Can Dündar’ın ‘terörü desteklemek’ suçlamasıyla tutuklanması ve Hürriyet Gazetesi’nin merkezine yönelik saldırılar da yer aldı.
Raporda hükümet yanlısı medyanın yayın politikasına da dikkat çekildi. Bu medya kuruluşlarının bazı konularda koordineli bir şekilde benzer başlıklar kullandıklarına vurgulandı. Ayrıca kamuya ait medya kuruluşlarının siyasi partilere çifte standart uyguladıkları dile getirildi.